Denenmemişliğin ardına bakmaca, düşünülmeyenin peşinden koşmaca !...
Arayış yollarında ruhunu kaybedip, sisler ülkesinde kaybolanı aramaca !...

Yüzleş-me

Yıllar önce gecenin bir yarısı uykum geldi, tv izleyerek uyuyayım dedim, derken bir belgesel çıktı, belgeselleri severim ayrıca.
..”Bir yavru fili bağlı bulunduğu sürü (ailesi) bir suyun kenarında terk edip gittiler, yavru filde şaşkın şaşkın ne olduğunu anlamadı tabii, bekleyip dururken başka bir fil sürüsü gelince yavru fil onlara doğru sevinçle koştu ama şok eden bir biçimde o sürü yavruyu kabul etmedi, hırpalayarak aralarından uzaklaştırdılar..
Yavru fil korku ve şaşkınlık içerisinde tir tir titreyerek bir köşede beklemeye koyuldu..
Derken bir zaman sonra başka bir fil sürüsü daha geldi, yavru fil gene onlara doğru biraz topallaya topallaya (önceki sürü hırpaladığı için topallıyordu) koştu, fakat onlarda yavruyu aralarına almadılar ve kovmak için tepelediler filan..

Yavru zar zor bir ağacın kenarına geldi ve tir tir titreye titreye beklemeye başladı...

Bu arada belgeseli anlatan spiker, böyle bir olaya ilk kez şahit olduğunu ve de hiç duymadığını anlatmaya başladı...zira Filler normalde ”sosyal hayvanlar” diye bilinirler dedi (nasıl sosyallarsa) hatta öyleki nerede kaybolmuş, yetim bir yavru varsa bile onlara kanat gererler bakarlar dedi..
Ama bu olayı bir türlü anlayamıyorum dedi..

Devamın da; Acaba bu yavruda bir hastalık mı? yoksa bir lanet mi? ya da bilemediğimiz başka bir şey mi var? diyede ekledi..

ve derken hava karardı ve spikerin deyimiyle ”gecenin cellatları” (Sırtlanlar) yavrunun etrafını çevirdiler..
Zaten yavru filin ne kaçacak bir yeri ve gücü ne de koruyacak bir ailesi vardı, çok geçmeden Sırtlanlar yavruyu parçalayıp öldürdüler
”..
Hayvanlar aleminde sıradan sayılabilecek bir hikaye ama ben bu hikayeyi izlemeye başladığım andan itibaren, derin bir transa geçmişim (hipnoz gibi bir durum diyebiliriz) Ruhum savananın bozkırlarında o yavru ile bütünleşti, ve o yavru filin yaşadığı tüm acıyı istisnasız bende yaşadım..
ve bunları yaşarkende bedenimi oynatmam asla mümkün olmadı, bedenim adeta beton kalıplar içerisindeydi ama zihnimde bir o kadar berraktı..

Derken belgesel bitti ve ben bir kaç saat içerisinde kolumu bacağımı yavaş yavaş oynatmaya başladım ve nihayetinde kendime geldim..

Tabii uyku muyku kalmadı sabaha karşı gün ışıdıktan sonra bu olayın niye böyle olduğunada çözdüm..Gerçi cevabı da hiç hoş değildi acısı, üsteki acının artçı şokları gibiydi adeta ama sonuçta yüzleşmem gereken bir gerçekmiş o meydana çıktı..

17-18 yıl önce detaylarını tamamen "unuttuğum" bir olayın tekrarını tekrar yaşadım, bundan sonrasını ”özelime” girdiği için detaylandırmayacağım ama kısaca o yavru filin hikayesi diye izlediğim şey meğersem kendi hikayemmiş..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ruhun tekamülü bedenleşme,
Bedenin tekamülü de doğalaşmadır!


Copyright 2008 - 2025 🇹🇷 @Felasife | Site haritası

Mal sahibi, Mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi!

Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı