Denenmemişliğin ardına bakmaca, düşünülmeyenin peşinden koşmaca !...
Arayış yollarında ruhunu kaybedip, sisler ülkesinde kaybolanı aramaca !...

Aşkınlaşan Aşklar! 🌹🌹


Bazı aşkların sır edildiğini duydunuz mu? Duymadıysanız bu şiirsel bunun için yazıldı. Çünkü bu aşklar kutsal kitaplarda geçiyordu, masal da değildiler, kanlı canlı bizzat yaşanmış aşklardı. Mana yönünden büyük değerleri vardı, bunu yaşayanlar da peygamberlerdi, bu yüzden bu aşklar sır edildi. "Kimseler göremedi bu aşkları, çünkü kimsenin görmesi istenmedi, haliyle mesele sırlandı." Ama her sır gibi bu sırlar da açılmayı bekliyorlar...

Bu aşkları sır eden Tanrı’dır, aynı şekil onları ortaya seren açan da Tanrı’dır, eğer ki hiç duyulmaması istenseydi, bu mesele kutsal kitaplara da girmezdi. Yani bu mesele fark edilsin istenmiş.
Aşktır bu aşk !... Hem de cayır cayır yakan, aklı baştan alan, deli divane eden, kör eden cinsten bir aşk! Yasaklarla günahlarla örülü, ta ki her duyan (inanan - inanmayan) buna itiraz etsin, olamaz desin, desin ki bu aşklar sır kalmaya devam etsin. Bu aşkların sorunu, dinler ile üzerilerinin örtülmesinden dolayı gizlenmesidir, yani SIR'lanmasıdır. İyi ki başıma gelmedi diye de ayrıca sevinmeyi gerektiren bir şeydir, yoksa bu aşk, girdiği yeri yakar yıkar, affetmez acımaz, göz yaşına bakmaz, zengin fakir, deli akılı, efendi köle, dinli dinsiz, ermiş eren, aziz rahibe, kral kraliçe, veli peygamber seçmez... Kişiye cehennemi bu dünyada yaşatır. Aşk demek SIR demektir, bu aşklarda Kaderdir/Yazgıdır, illaki yaşanması gerekir, yaşanmasa taraflar mecnun/deli olur, aklını yitirirler. Zaten yaptıkları iş akıl işi değildir. Öyle dizilerde, magazinlerde ki gönül eğlencelerine, heveslere de benzemez bunlar, ağır bedelleri vardır, işin ucunda rezil rüsva olmaktan, göz yaşları, KONUŞAMAMA hallerine kadar, tarihe bile adi suçlu olarak geçirecek kadar tehlikeli sulardır bunlar. Bu aşk sahipleri bunu ulu orta KONUŞAMAZLAR, konuşamadılar da zaten, anca başkaları konuştular, onu da yasaklarla, günahlarla, aşkın halleri ile bu büyük aşkları kuşa çevirdiler. Oysa, Toplumla kapışmadan, Cehenneme atılmadan, Cennetten kovulmadan, Tanrıyla da bozuşmadan, Aşk, aşk olur muydu? Olmaz diyene selamlar olsun... Hatta o devirde yaşayanların değil, ondan sonra gelenlerin, ve daha sonradan geleceklerin de hiç duymayacakları, duyanların da kınayacakları, küçümseyecekleri sırlarla dolu aşklardır bu aşklar. Bu büyük aşklar masallarda ki aşklardan da değillerdir ha, yaşanmış, kanlı canlı, tarihe geçmiş kişilerdir bunlar. 
Ya aşkını savunup dünyayı karşına alacaksın! Ya da o aşkı unutup, dünyada kaybolacaksın! Aslında, böyle bir hakta tanınmadı aşıklara! Yaşadıkça yanar, yandıkça da yaşayacaksın! Örn. Davud peygamber Tanrısal zekâ, hem olayı açığa çıkartıyor, hem de azarlayarak, güya ceza vererek üstünü kapatıyor. (Mükemmel bir operasyon) Ortada verilmiş tam bir ceza filan da yok, sadece mesele hedef şaşırtılarak SIR'lanıyor. Davud'a karılarını alıp başkasına vereceğim denmiş, iyi de bu Davud'a ödül olur zaten, o Bat-Şeva'sını bulmuş, ne yapsın diğerlerini !... İnsanların kınamasından Tanrı'sının azarlamasına kadar, her türlü riskide göze almış, ötesini ne etsin Davud! Bat-Şeva alınsaya elinden, işte o zaman ceza olurdu bu !... Ama böyle olmadı... Muhammed'in başına gelenlerde Davud'dan farklı değildi, bir sürü karısı varken Zeynep meselesi ortalığı karıştırıyor, mesele Kuran'la açılıyor gene Kuran'la da kapatılıyor, yani SIR'lanıyor. Detaylarda ise insanlar kayboluyor. Lakin genede "ip uçları" kalıyor, iyi okunursa mesele, ta mağara öncesinden başlayan, kalpte saklanan bir sır, bir aşk hikayedir o da. İmkansız bir aşk hikayesinin üstüne bir din giydiriliyor ve mesele örtülüyor, insanlar dine bakmaktan ardında ki aşkı göremiyorlar... Acayip bir şey bu !...
İslam sadece kadınları ve Kabe’yi örtmüyor, bu aşkı da örtüyor. Hem de öyle örtüyor ki çölün kumları arasına adeta gömülüyor bu aşk! Sır’lanıyor... Görebilene aşk olsun! Dijital çağdayız, bilgi artık yasaklanamaz boyutlarda, SIR denen hiç bir şey de sır kalamaz bu zamanda, bunlar bilgiye hakarettir, zamana hakarettir. O ki bir tık uzakta, dünya bu kadar küçüldü, koca kütüphaneler ele sığdı, yeni bir çağın şafağında olduğumuz için oldu bunlar. Aşkla teknolojiyi buluşturun, buluşturun ki tarihte ki o incileri çıkartın. Kanla kılıçla yazılan insanlık tarihinin, aşkla sevgiyle okunması zamanı gelmiştir, zira satır aralarında o aşklar göz kırpmaktadır! Her ferdin genlerine vefasıdır, borcudur bu, insan oluşun yüklenmiş misyonudur bu. Cengizhan'dan Davud'a, Muhammed'den İsa'ya, Musa'ya, Süleyman'a hepsinde bu BÜYÜK AŞKLAR'dan var. Tarihçiler, Dinciler bunları görememiş, geçiştirmiş, örtmüş olabilirler, siz görün O BİLGİ VE DONANIMA ARTIK SAHİPSİNİZ, bahaneler kalmadı gayri. Bilgi eskiden olduğu gibi TEKEL, YASAK, PAHALI ulaşılamaz değiller. Bilgiye ulaşmak tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar özgür ve serbest. DÜNYA ELİNİZİN ALTINDA! Kıymetini bilin. Kimseye de güvenmeyin bu yazılanlara da güvenmeyin, araştırın, araştırın, araştırın.  

  NOT: Meseleye ideolojik veya inançsal bakabilirsiniz, bu kişileri ya sahtekar ya da kutsal görebilirsiniz, zaten yapa-gelinen de budur ama bu da, bu meseleyi SIR'layanların tam da istediği şeydir! Anlıyor musunuz? Bu noktada ister inkarla bakın, ister imanla bakın, aynı şeydir aynı amaca hizmettir! Böyle bakın ki altında ki aşkı görmeyin/göremeyin istenen budur! İnançlardan ideolojilerden sıyrılıp insanî, tarafsız gözle bakabilmek, bu gerçeği görmenin tek yoludur.

Aşkınlaşan Aşklar!
Aşkın kurbanları oldu, her daim o suçun içindeler. İrade onlardan alındı, kemiren yalnızlık içindeler. Ahlak kuralları dardı, aşk sırrını örtmek içindiler. Ruhların katili mi yok? Leylâ’nın gözleri içindeler. Aşkınlaşınca aşklar, alemlerin kralı olsan fayda yok. Cehennemler kalpte yakılır, feryatlarını duyan yok. Calût’u deviren, demircilerin piri güçlü Davûd’a bak. Bat-Şeva ruhunu hapsetmiş, vah yazık ki gören yok. Hiç ışığı yok, kara gözlerin hayalinden rahatı yok. Tanrı bile yol göstermiyor, iç çekişlerin sonu yok. Bu da yetmezmiş gibi, Bat-Şeva’yı alıp giden yok. Kader ağlarını örerken, halden anlayan kimse yok. Tehlikeli bir güzellik, ismiyle sanki bela habercisi. Ne bilsin Davûd, işler karışacak kaderde bekçisi. Ok yaydan çıktı, aşkın hançeri derinlere saplandı. Yer demir gök bakır, alem tarumar hani seyircisi. Bir krala kastettiler, yaşarken öldü koca Davûd. Ansızın geldi darbeler, eridi gitti demirci Davûd. Tanrı nimetler verdim, sakın emrimi unutma dedi. Bat-Şeva ruhunu yaktı, tutuştu cengaver Davûd. Bat-Şeva'nın gözleri yakar, Tanrı’nın sözleri sıkar. Neylesin şaşkın Davûd, arada kalmış kalbide sıkar. Namı doğrucu Davûd, bu davada Hakkı nasıl sağlar. Yok ki böyle dava! Davûd’un canını en çok bu sıkar. Emsali olmayan bu davada, emsal kararı veremezse. Sonrası davaları etkileyecek, bu davayı çözemezse. İlahi aşk-ki o Tanrıdır, insani aşk-ki o Bat-Şevadır. Heyhât! Ne zor bir karar, hak Davûd’dan gelmezse. Deliller incelendi tanıklar dinlendi, sıra karara geldi. Yer gök nefesini tuttu, iki aşk hakkında hüküm geldi. Davûd, Bat-Şeva’yı seçince, kalpler korkuyla titredi. Peki ya Tanrı ne diyecekti? Lakin ondanda olur geldi. Biraz kızar göründü, senden bunu hiç beklemezdim dedi. Kimseye vermediğim saltanatı, ilimleri sana verdim dedi. Niye yaptın bunu derken, o bile aslında kinaye söylemdi. Ezelde affetmiş ki, Süleymân’ı sana hediye verdim dedi. Kızanın hediye verdiği nerede görülmüş? Gör öyleyse! Tanrı aşıkları korur, yazgılarınıda korur! Bak öyleyse! Bir kalpte iki aşk olmaz dendi, olanda böylece sır oldu. Aşkın tarifi öyle yazıldığı gibi değil? Ara bul öyleyse! Tanrı hiç kızmadı ki, hem Tanrı cahil biri gibi niye kızsın ki? Kaderde hepsi ayânsa, Tanrı bundan niye bi-haber olsun ki? O bilmez mi Davûd’unu? O da rolün gereği neyse onu oynadı! Hepsinden haberi olan O'ydu, kime kızsın, kimi affetsin ki? Hem Tanrıya inanacaksın, hem de onu kendin gibi sanacaksın. Böyle bir Tanrı yoktur ki âzizim! Bundan kendini ayıracaksın. Mutlâk sükûneti bilir misin? Onun içinde olana Tanrı dediler! Onu anlamak için kendini anla! Kendini anlayınca anlayacaksın. Tanrıyı anlamaya çalışma, kendini anlamak yolundan da şaşma! Herkese roller biçildi yollar çizildi, tek bir yola bakıp şaşırma! Her gün Şen’de olanın, hangi yoldan gittiğini zaten anlamazsın. Kaderinin kapısında bekle! Her şey merkezinde, işine karışma! Seyret bak ne oluyor, her şey olması gerektiği gibi oluyor. Ne eksik ne fazla, ne az ne çok, sadece olacak olan oluyor. Bu kaderi okumaktan ötesidir, varlığını fark etmek gerek. Hayret'e varınca bir kere, hem seyir hemde barış oluyor. Kader barıştır unutma! Böyle geldi böyle de gidecek. Kaderde roller belli, Davûd’da rolün hakkını verecek. Ne bilerek bir hata etti, ne de yanlış bir karar verdi. Tiyatroydu oynanan, senaryonun finali kimler bilecek. Final belli oysa, Davûd affedilmiş, hediyesi verilmiş. En çok kızması gereken Tanrıydı hani? O affetmiş. Senaryoya bakıyorsunda, acaba onu anlıyor musun? Asırlar önce gizemli aşk, kem gözlerden sır edilmiş. Zannetme ki sadece aşıklar, birbirlerini kıskanır. Aşkta aşıklarını kıskanır, kem gözlerden sakınır. İki aşk en mahremidir, cümleden itinayla saklanır. Kül olana âyandır, onlar yanmaktan sanma kaçınır. Kül olana gayrı ateş neyler, yanmış yanacağı kadar. Ortada varlığıda kalmamış, yakmış yakacağı kadar. Anlayan soru sormaz, soran da cevabı anlamazmış. Közde kül külde köz saklı, tütmüş tüteceği kadar. Hal lisanı vardır, onda sözler olmaz, ağız kilitlenir. Dil damağa yapışır kelam biter, boğaz düğümlenir. Aşık olanın söylemine değil, söylemediğine bakılır. Aşk sır makamı kalptir, iki aşk bir kalpte gizlenir. Çıkış yolu kalpten geçer, olacak olanda olur elbet. Aşkta karaya vurunca, hatalar yüze çarpılır elbet. Boyun eğmez aşıklar, gururlarını hesaba çekerler. Kaderin cilvesi böyle, illaki murada ererler elbet.
🌹🌹
Cehennemî Ahzâb geliyor, Ahmed’in canı yanmakta. Mağara yüreğinde gizli, orada Zeyneb’i saklamakta. Nefesler zorlaştıkça, her yanını ateşler basmakta. Kimseler bilmiyordu bunu, artık vakitte daralmakta. Herkes öğrenince mağarayı, gitmenin gereği kalmadı. Ruhun mağarasına geçince, orayı Cebrâil’de bulamadı. Halk içinde Nebi olsada, yüreğinde çaresizdi Ahmed. Daima örtülüydü kalbi, göreni yoktu duyanıda olmadı. Yedi uyurların canlı mağarasıydı, orada uyuyan yoktu. Ruhu hep ayakta, onu tanıyanlardan bunu bilen yoktu. Batan aşkının güneşiydi, umut güneşinden eser yoktu. Bekliyor ki anlaşılsın mesele, uyku tatlı uyanan yoktu. Yedi uyurlar uyandığında, terkettiler mağarayı. Sırrın açılma zamanı geldi, uzattılar bir parayı. Ona bakınca şaştılar, tedavülden kalktı dediler. Korkup Krala şikayet ettiler, anlamadılar olayı. Sermayesi aşk olanın, sığınağıda mağarası olursa. Bir gün oradan çıkarak, aşkını insanlara uzatırsa. Bu aşklar çoktan kalktı, bir kıymeti yok denirse? O vakit neyler Ahmed, helede sancıları arttıysa. Bitmez bu çile deyip, cehenneme bile razı olmak. Aşk yorgunu bir yürekle, kapıda nöbette durmak. Nasıl bir kapanma ki, o sırrını kimseye açamamak. Tanrı bile yeter deyip, sırrını herkese duyurmak. Bu nasıl aşk duygusu, aşkından hiç konuşamamak? Kendinden bile mi kıskandın? Bu nice yasaklamak! Kimse duymasın diye, kendinlede mi konuşmadın? Aşkın hangi hali bu? Gönlü kapatıp sükûta varmak! O mu gelmeliydi sana? Sen onu hasretle beklerken! Dizlerin çekmez diye mi korktun? Kapısını çalarken! Kalbin duracak gibi mi çarptı? Gözlerine bakarken! Boğazın mı düğümlendi sözlerinde? İsmini anarken! Sen gitmedin o da gelmedi, haliyle yangının durulmadı. Ne olacaktı işin sonu, sarpa sarmaktanda kurtulmadı. Gurur mu terkedilmeliydi? Aşktan mı vazgeçilmeliydi? Hiç hareket yoktu, kalbine mühür boşuna vurulmadı. Aşktı o mühür, Aşk! İllaki yaşanacaktı ötesi yoktu. Ezelde kalpler kimle mühürlendiyse, başkası yoktu. Tanrı gözler aşkları, son dokunuşlar hep ondan olur. Netekim sanada böyle oldu, kimsenin haberi yoktu. Haber verilseydi acep, bu haberi bir duyan olur muydu? Olsaydı olurdu elbette, peki zorla güzellik olur muydu? Mesele insanlıksa robotluk değilse, ümitler hep vardır. Aydınlık günün şafağına, karanlık hesaplar olur muydu? Aşk satırları doğmuş işte, gönül kabını doldurmaya bak. Beyhûde ayak direme, değişmelisin aldığın duyguya bak. Aşkınlaşmış aşklar! Kelimeler coşmuş şiir-selden taşmış. Büyük aşklar kutsal kitaplarda! Behey dünya şu işe bak. Aşkınlaştıkça aşkınlaşır aşklar! Aşkolsun görebilenlere. Tarihlerde niceleri var, helal olsun onları duyabilenlere. Büyük aşklar büyük ses getirir, kalbini verip dinleyene. Dijital çağ tutkular çağıdır, aşkların izini sürebilenlere.
🌹 ^_^ 🌹

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ruhun tekamülü bedenleşme,
Bedenin tekamülü de doğalaşmadır!


Copyright 2008 - 2024 🇹🇷 @Felasife | Site haritası

Mal sahibi, Mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi!

Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı