Denenmemişliğin ardına bakmaca, düşünülmeyenin peşinden koşmaca !...
Arayış yollarında ruhunu kaybedip, sisler ülkesinde kaybolanı aramaca !...

Şehir, Yabana karşı! - Ruh ile Nefs savaşı.

Yıl 1977, o zamanlar 8-9 yaşlarındaydım, o yıl dayım bir trafik kazasında ölmüştü.
Dedem için zor bir durumdu, iki çocuğundan biriydi, ardında 4 yetimide kalmıştı, gelen gidenler haliyle çokta olmuştu.
Bir kaç kere dedem şu hikayeyi gelen insanlara anlatmıştı, bende dinlemiştim ;
"Oğlumun yıldız namesine gençliğinde baktırmıştım, bakanda oğlun 27 yaşında büyük bir kaza geçirecek, eğer o kazadan sağ kurtulursa 67 yaşına kadar yaşayacak" dedi diye anlatmıştı.

Dayım öldüğünde 27 yaşındaydı!
*--- 0 ---*

8-9 yıl önce bir yaz eşimle bir iki ay boyunca süren bir küslük olmuştu, evde huzurluk sürüp duruyordu, baktım olacağı yok, eşimi karşıma alıp sorun nedir, derdin nedir diye sormaya başladım.
Hani bende bir sorun varsa söyle düzelteyim filan vs. vs. konu başlattım.
Zira sorun bendende kaynaklanabilirdi, neticede kronik bir hastalık, işsizlik veya ilgisizlik gibi bir sürü neden olabilirdi veya hepsi.

Derken laf arasında “Ben zaten Aralık ayında öleceğim” dedi.!
Tabii ben bunu duyunca ne ölmesi filan deyip, işi deşelemeye başladım, haberim olmadan kanser filan mı olmuştu n’olmuştuda böyle dedi dedim içimden.

Neyse eşim mevzuyu anlattı, meğersem aylar önce çok etkili bir rüya görmüş ve rüyasında da Aralık ayında öleceksin denmiş, saat ve tarihine kadar söylenmiş.

O da rüyanın etkisiyle psikolojisini darman duman etmiş.
Belki çoğuna tuhaf gelebilir bu durum ama eşim ölümden ciddi ciddi çok korkar, birde ayna gibi o rüyayı görünce trafik karışmış, o da gelip tüm hızıyla bana toslamış, olay buymuş meğersem.

Tebessüm ederek, rüyada öldüğünü görmen gerçekte öleceğin anlamında değildir, Aralık ayından sonra hayatında büyük bir değişiklik olacak diye rüyasını tabir ettim.

Yılbaşından önce Sosyal hiz. müracaat etmişti ve yılbaşından 4-5 gün sanrada işe başladı, bu yıl sekizinci senesi doldu ve eşimde ölmedi..

Bazen bunu kendisine hatırlatırım, tamam tamam biliyoruz der.
*--- 0 ---*

Çocukluğumuzda bizim evde topraktan yapılma ağzı geniş büyük bir su küpü vardı, 2 damacana suyu rahatlıkla alırdı, yaz kış bu suyun tadıda harika olurdu.
Babamın Almanya'dan kadim bir arkadaşının hanımı N. teyze vardı, bir gün bize geldi kapıdan girdiğinde küpü gördü ve;
Aa.. ne güzel bir küp! dedi.
Sonrasında koca küp dikey olarak ortadan ikiye ayrılıverdi.
Ne bir temas ne bir müdahale vardı, bereket içinde su yoktu, lakin küp iki parça oluvermişti.

Sonradan öğrendik ki bizim N. teyzenin böyle tuhaf bir olayı varmış, hatta kendi ağzından şunu bile demişti sonradan.
Eğer günah olduğunu bilmeyeyim, bakışımla bir insanı bile rahatlıkla öldürebilirim, demişti-ki zaten bir kaç hayvanı filanda öldürmüş dediğine göre.

4-5 sene önce bir gün telefon etti, izine gelmiş evdeyseniz bir saate kadar size geleceğim dedi, tabi hanımda mutfağa girdi bir şeyler hazırlayayım diye, bende girmiştim.
Mutfak tezgahının üstünde, tezgah temizdi ve sadece cam bir yemek tabağı duruyordu, hiç başka bir şey yoktu.
Bende tezgaha paralel yarım metre yanında duruyordum.

Sonra birden bire büyük bir gürültü ile tabak olduğu yerde kırılıverdi.
Sanki üzerine bir basınç uygulandı-ki bende o basıncı hissettim zaten-ve bir papatya gibi olduğu yerde 7-8 paça oluverdi, eşim korktu tabi.
Bende tebessüm ederek, korkma N. teyzenin işleri bunlar,
Kendi gelmeden enerjisi geldi, dedim.

Hasılı bizim N. teyze trafo gibi kadındı, 2 yıl öncede vefat etti.
*--- 0 ---*

Şehir, Yabana karşı! - Ruh ve Nefs savaşı.
Şimdi bu hikayeleri neden anlattığıma gelince, elbette bu hikayeler bugünün insanları açısından geçerli şeyler değiller.
Gerek din gereksede bilim böyle şeylere yoktur dediği gibi, varlığınıda kabul etmez.
Lakin burada ÇOK İLGİNÇ BİR ŞEY VAR.

Örn.
Deden yıldız falına baktırmasaydı...
Eşim rüyasını bana söylemeseydi...
Gene eşim o tabak kırıldığında evde yalnız olsaydı... sonuç ne olurdu?

Deden oğlunun ani ölüm ŞOKUNU üzerinden daha üzün süre atamazdı, zaten yaşlıydıda.
Lakin o yıldız falı, ŞOKUN bir kısmını adeta önceden emmişti.
Eşim Aralık ayı geldikçe belkide kafayı iyice yiyecekti, sonuçta ölüm korkusuydu bu ve dediğim gibi çok korkuyor ölümden.
Ama ben o rüyasını tabir ettikçe o ÖLÜM ŞOKU etkisini aldım üzerinden, yoksa o katlanarak büyüyecekti.
Aynı şekil mutfakta kırılan tabakta öyleydi, korkma N. teyzenin işleri bunlar demem yetmişti.

Hasılı bir şeyin cevabını önceden bilebilmek önemli, veya buna cevap verebilmek önemli, yoksa ŞOK dediğimiz hadise başka türlü kolay kolay atlatılamaz.
ŞOKTA zaten bilinmeyene, beklenilmeyene verilen veyahutta verilemeyen tepkinin adıdır.
Önceden bilinen bir şey sizi ŞOKA sokmaz...

İlginç olan buydu, Şamanlığın basit bir inanç sistemi, adeta sonradan yaşanacak büyük bir şoku, önceden haber vererek, etkisini azaltması ki bir nevi toplumsal EMNİYET SUBABI görevi görmesi müthiş.
Binlerce yıldır insanlar bunlarla büyümüş, yaşamış, bu günlere gelmiş sonuçta, elan kırıntılarıda vardır çevremizde, lakin bundan sonra o kırıntılarda kalmayacak gibi görünüyor.

Elbette Medeni insanlarda bunlarsız yaşayabilir, hatta yaşıyorda, hatta yaşıyoruz...bunlara hiç bir ihtiyaçta duymuyoruz, lakin ŞOK dediğimiz hadiseyi ne kadar atlatıyoruz.
veya verdiğimiz cevaplar bizleri ne kadar tatmin ediyor bu bilinmez.

Özetle Şamanlık gibi bir sistemin, gelecekten küçük küçük haber verebiliyor olması bile, bu YAŞAMA TUTUNMA dediğimiz olayın, ne denli önemli olduğunu hatırlatıyor.
Ve geçmişin yaşamları da hiç kolay olmamış, savaşlar, kıtlıklar, hastalıklar, karanlık çağlar, türlü türlü musibetler derken, bu insanlar yaşama nasıl tutundular, bunu her zaman ÇOK MERAK ETMİŞİMDİR.

Bu soruların ardında da kadim Şamanlığın çıkması, benim açımdan çok ilginç oldu, neticede çok değil bir kaç yıldır üzerine düştüğüm bir şeydir, helede eskiler açısından DENENMİŞ, güvenirliği TESCİL edilmiş gibi durmasıysa ayrı bir müthiş...
Resmen ortada bir hodri meydan durumu var.
Biz onbinlerce yıl DEĞİŞMEDEN bu günlere geldik, bakalım siz DEĞİŞMEDEN kaç bin ileriye gideceksiniz der gibi...

Peki ya YENİ sistemler, "dinler, bilimler, ideolojiler"
DEĞİŞMEDEN ne kadar durabilecekler, ya da durabiliyorlar mı !?

Bakalım iddiaları sürüyor, sonuçta MEDENİYET onların, ŞEHİRLER onların, yani maceraları son hız devam ediyor...

Hepside bugünü pek çözemedi, lakin İDEALLERİ var, tek tip bir dünya! bütün kurgular buna göre, robotlaşmış insan hayalleri İMAN yada TEKNİK ile çok fark etmiyor, yoksa bu kadar KALABALIKLAR nasıl kontrol edilecek, ama ortak noktalarıda yok değil, GELECEKTE HERŞEY ÇOK DAHA GÜZEL OLACAK!... Yani vaatleri sağlam.
Zaten suç ötekilerde, KAOS'un sorumlusuda onlar, bizde değiliz ; BİZ FARKLIYIZ!! en ortak söylemler bunlar.

Evrim gibi çok yavaş ilerleyen bir şey varsa o da YABAN sistemidir, hatta insanlık açısından hiç ilerlemeyen bir sistemidir, ruhların koyduğu kurallar gibidir, hiç aceleleri yoktur.
Lakin ŞEHİRLER böyle değildir, hep aceleleri vardır, büyümek, gelişmek ve daima ileri gitmeye kendilerini mecbur hissederler, zira DURMAK şehrin TABUSUDUR, zaten kuruluş amacıda Yabana karşı olduğu için, adeta onun ZIDDI olarak gelişmiştir.

Yaban = Ruh
Şehir = Nefs/Ego 'dur.

Velhasıl ortada olan asıl mücadele RUH ve NEFS arasında ki derin mücadeledir, Medeniyetin kendi içinde bir birleriyle savaşlarıysa bu mücadeleyi anlatamaz, ortada olan anca ihtiras ve hırsıdır, zaten Medeniyet tüm argümanlarıyla YABAN 'ıda reddetmiştir.
YABANI reddetmeyen büyük bir din, büyük bir ideoloji, eylem, fikir, insan vs. var mıdır?

YABAN açısından zaten ŞEHİR tek bir şeydir, içerisinde ki çeşitlilik onu ona karşı çoğul yapmıyor, kendine karşı tutumu da değiştirmiyor.
Bahçelerinde duvar, kapılarında kilit, caddelerinde kalabalıklar, kısaca betonarme bir orman olması, onu yabana karşı değiştirmiyor.
Yani dinler, bilimler, ideolojiler ŞEHRİN içinde büyümüş, gelişmiş, sakınılmış, şehre iyice sinmiş, şehir geleneğinin, kültürünün asli çocuklarıdır, kendisidir.

Şehirler bunlarla oluştu ve gelişerekte yollarına devam ediyorlar...

*------------- 0 -------------*

Geçmişte güzel olmayan, gelecekte nasıl güzel olacak? veya geçmişi olmayanın geleceği olacak mı?
Neden olmasın, olmaması için hiç bir neden yok deniyor adeta... yeter ki fırsat verilsin...
Öyleyse yaşayalım da görelim.
İnsanlığa bu en büyük macerasında başarılar dilerim, umarım muvaffak olurlar...

Sevgiler.

Not:
Yaban ile Şehir bir gün birleşir mi? bilinmez.
Yada insanlık bu birleşmeye mi doğru gidiyor? o da bilinmez.

Bilinen, Ruh ile Nefs, bu kavramlar tasavvufta zaten birleşirler, hatta tasavvuf bunun için vardır;
"İmdi, Ruh ile Nefs nikah eyledikçe, ikisinden bir cisim tevellüd eder" der Arabi.

Şu halde, şimdi ayrılık olması, gelecekte bir birlikteliğin olmayacağı anlamınada gelmez.
Tabi çevresini tükettiği gibi, kendi kendini tüketmeyeceği anlamınada gelmez.
Lakin önünde bir fırsatı her daim vardır.

Öyleyse yaşayacağız, göreceğiz, yada bizden sonrakiler yaşayacak görecekler... yada hiç bir şey göremeyecekler...
Bunu belirleyecek olanlar gene o ŞEHİR ve o ŞEHİRLERİN İÇİNDE YAŞAYANLARDIR...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ruhun tekamülü bedenleşme,
Bedenin tekamülü de doğalaşmadır!


Copyright 2008 - 2024 🇹🇷 @Felasife | Site haritası

Mal sahibi, Mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi!

Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı