Denenmemişliğin ardına bakmaca, düşünülmeyenin peşinden koşmaca !...
Arayış yollarında ruhunu kaybedip, sisler ülkesinde kaybolanı aramaca !...

Doğa vahşi değildir!

Bu söz, daha doğrusu bu felsefe Kızılderililere ait, onlara göre doğa vahşi değil, bir dost bir arkadaş, ona uygun yaşadıkça çoğunca da bir öğretmen.
Kızılderililerin sahip olduğu topraklarda hiçbir şey beyaz adamı memnun etmedi ve hiçbir şey onun değiştirici elinden kurtulamadı. Nerede kesilip indirilmemiş orman varsa,nerede hayvanlar kuytu köşelerinde dinleniyorsa, soluk benizliler oraya "ehlileştirilmemiş yaban arazi" dedi.
Halbuki bize göre yabani, vahşi yer yoktur. Tabiat tehlikeli değil, misafirperverdir; korkutucu değil, arkadaşçadır.

Vahşi olan, bu düzeni değiştirmeye çalışandır belkide, kim bilir, doğayı vahşi addedip onu ehlileştirmeye çalışması, onu VAHŞİ görmesinin ardında, kendi bastırılmış Vahşiliği mi yatar yoksa?
Kızılderililer aradıkları her şeyi, paylaşma ve sevgide buldu; ama beyazlar aradıklarını korkarak savaşmada buldu.
Biri için dünya güzellik doluydu.
Diğeri için öteki dünyaya gidene kadar,tahammül edilmesi gereken günah ve çirkinlik dolu bir yerdi, o daima Yaratıcı'ya yarattığı dünyayı değiştirmesi için dua eder.
Tabi mevzu Tanrı olunca onada iki çift söz etmeden geçmemişler.
Sizin dininiz, unutmayasınız diye, Tanrı'nızın demir parmağıyla taş tabletler üzerine yazılmış. Kızılderili onları hiçbir zaman anlayamaz ya da hatırlayamazdı. Bizim dinimiz atalarımızın gelenekleridir - Yüce Ruh'un, gecenin kutsal saatlerinde yaşlılarımıza verdiği rüyalardır, reislerimizin gördüğü hayallerdir. Ve tüm bunlar da insanlarımızın kalplerinde yazılıdır.
Sizin ölüleriniz mezarlarından çıkıp da yıldızların ötesinde dolaşmaya gittiğinde, doğdukları topraklar ve sizin için duydukları sevgi tükeniyor. Bir süre sonra da unutuluyor ve bir daha asla geri dönmüyorlar. Bizim ölülerimizse, onlara yaşam veren güzel toprakları hiçbir zaman unutmazlar...
Ölüm demişken, onların doğayı ne kadar sevdikleri, vefa sahibi olduklarını, bu sözlerle adeta nakış gibi işlemişler.
Geceleri, şehirlerinizin ya da kasabalarınızın sokakları sessizken ve siz onların terk edilmiş olduğunu düşünürken, aslında o sokaklar, bir zamanlar oralarda yaşamış olan ve hala çok sevdikleri bu güzel topraklara geri dönen eski sahipleriyle dolu olacak.
Beyaz adam hiçbir zaman yalnız olmayacak.
Beyaz adam halkıma karşı adil olsun ve onlara iyi davransın çünkü ölüler güçsüz değildir. Ölüm mü dedim? Ölüm diye bir şey yoktur. Yalnızca bir dünya değişimi.
Beyazlar hiçbir zaman toprağa ya da geyiklere ya da ayılara aldırmadılar. Biz Kızılderililer bir hayvanı öldürdüğümüz zaman, onun bütün etini yiyoruz. kökleri kazdığımızda küçük çukurlar açıyoruz. Ev yaptığımızda küçük çukurlar açıyoruz. Biz çekirgeler için otları yaktığımızda hiçbir şeyi mahvetmiyoruz. Biz, meşe palamutlarını ve fıstıkları sallayarak düşürüyoruz. Ağaçları baltalayıp devirmiyoruz. Biz yalnızca kurumuş ağaçları kullanıyoruz.

Ama beyazlar toprağı deşiyorlar, ağaçları söküyorlar, herşeyi öldürüyorlar.
Ağaç diyor ki, "Yapma. Acıyor. Canımı yakma" Ama onlar, onu baltalayıp kesiyorlar.
Toprağın ruhu, onlardan nefret ediyor...

Kızılderililer asla bir şeyin canını yakmaz, ama beyazlar herşeye zarar veriyorlar...
Kaya diyor ki, "Yapma. Canımı yakıyorsun" Ama beyazlar hiç umursamıyor...
Beyaz adamın ona dokunduğu her yer acıyor.


Burada yazılanların tamamını Onların ağzından dinleyebilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ruhun tekamülü bedenleşme,
Bedenin tekamülü de doğalaşmadır!


Copyright 2008 - 2024 🇹🇷 @Felasife | Site haritası

Mal sahibi, Mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi!

Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı