Denenmemişliğin ardına bakmaca, düşünülmeyenin peşinden koşmaca !...
Arayış yollarında ruhunu kaybedip, sisler ülkesinde kaybolanı aramaca !...

Tanrıların Vizyon Taklası!

Hangi tv kanalını açsanız, un, şeker, yağ yemeyin diyen bir şovmen illaki bulursunuz, durum öyle bir hal aldı ki o zararlı, o tehlikeli, aman onu yemeyin, bunları hiç yemeyin diye güya insanları bilinçlendirme adına bir furyadır koptu gidiyor.
Detaylara girmeye hiç gerek yok, medyalar aracılığıyla adeta bunların bombardımanı altındayız.

Neolitik devrim deyince çok bilinmez belki ama Tarım toplumu deyince az/çok herkes duymuştur, bundan 10bin yıl önceleri insanlar ilk tarımsal faaliyetlere başlıyorlar ve beslenme problemine uzun vadeli harika bir çözüm buluyorlar, öyleki bu çözümleri gelişerek bu güne kadar geldiği gibi, o günlerde de gerek stoklanması, gerek verdiği enerjileri, gereksede uzun süre dayanması gibi artıları ile Neolitik devrim bugün ki medeniyetin temelini oluşturuyor.

Bugün kimse diyemez ki Neolotik devrim yanlıştır, insanlar tarımla uğraşarak hata etmiştir, hepsi kanserden ölmüştür, diyabetten kırılmıştır, kilolardan yerlerinden kalkamamışlardır vs diyemez.
Derse bu anca "hayal" olur.
veya yok sayarak tezler sunarsa gene "hayal" kurmuş olur.

Ama tv lere çıkıp un, şeker, yağ yemeyin diyorlar.! Alın işte "ham-hayal" İnanmayınız !...

Bunuda neye göre diyorlar, vay efendim şöyle bir çalışma yapılmış, böyle çalışma yapılmış, bilmem kaç tane denek denenmiş, sonuçlar bu olmuş, filan dergide yayımlanmış!

Dünyanın kendinden daha büyük bir laboratuvar mı var? milyonlarca insan? binlerce yıllık bir deneyim ortada iken!...
Hangi bir sonuç 10 bin yıllık denenmiş, bu günlere gelerek güvenirliğini kanıtlamış, bu kadar kararlı, nüfusları da dengeli artırmış, bir sonuçtan daha doğru bir sonuç olabilir ki?
veya bütün bilim adamları bir araya gelseler ve deseler ki bu üçlü çok zararlı, yemeyin deseler, bu ne kadar doğru olur?

Birileri bilimi bahane edip, "hayal" kuruyorlarsa onlara itibar eden hata eder.

Az yiyebilirsiniz, öz yiyebilirsiniz, perhizler diyetler yapabilirsiniz, veya dokunabilir, veya sevmeyebilirsiniz de ama bu üçlüyü tamamen kara listeye alıp, birileri dedi diye zararlı derseniz, insanlık tarihini inceleme zamanınız gelmiştir.
Madem bilgi bilim çağında yaşıyoruz, bilgide bir tık uzaktaysa, işte bilgi...

Tarih gerçekleri verir... hayalleri vermez... inceleyin !...

Helede o tarihi "içselleştirip" onlar gibi görüp, onlar gibi duyup, onlar gibi hissettikçe, o tarih size asla yalan söylemez... söyleyemez !...
Yeter ki anlamaya çalışın, illaki anlarsınız... illaki hissedersiniz !...

Eğer bir şey geçmişi yok sayarak, yeni bir şeyler vaat ediyorsa, bilin ki o bir dindir... Dinler, geçmişi adam yerine koymazlar. Bilim de bu açıdan zaten çok farklı değildir...
Geçmişi yok sayarak, geleceğin inşâsı!... Nereye kadar!

TANRI PA-RA! 'NIN GİZLİ DİNİ

Tabi ne dersek diyelim o din vardır artık, adı; TIP 'tır.
TIP DİNİ uzay çağının yeni DİNİDİR, sağlık bunun en büyük mezhebidir. Bu dinin Tanrı'sı da her yerde olandır, yani PA-RA! 'dır. PA-RA! her yere hükmeder!

Bu dinin açıktan peygamberleri yoktur, gerekte yoktur çünkü gizlidir ama hizmetkârları rahipleri rahibeleri aşikâr çoktur, TIP dininin tapınakları büyük hastanelerdir, küçüğe doğru diğerleridir, buralara öbek öbek insanlar gelir, hiç boş bırakmazlar, İbadetlerini ifâ ederler. Rahipleri tarafından dertleri sıkıntıları giderilir, kutsanıp gönderilirler. Arada sırada gelerekte kontrol adı altında kutsanmalarının devamı istenir.

Yoksa Tanrı PA-RA! çok kızar!
Bu iş asla şakaya gelemez!
Bazen insan da kurban edilir bu tapınaklarda, PA-RA! kan ister ara sıra, TIP 'ba her şey fedâ olsun!

Bu tapınaklar da doğum yapmakta çok kutsaldır. Başka yerde doğum korkunçtur, risklidir, en GÜVENLİ yer, Tanrı'nın evi bu tapınaklardır.
Bir telefon yeterlidir, PA-RA! kendinden istenen her yardıma, birilerini görevlendirir ve en hızlı bir şekilde araba, uçak, gemi, nerede olursa olsun onu alırlar. PA-RA! kullarını çok sever, ilgilenilmesini ister. Çünkü onunda onlara ihtiyacı vardır.

PA-RA! insan olmadan hiç bir şey yapamaz!

Geçmişte tapınaklar ihtiyacın bir ürünüydü, Tanrılarda aynen öyleydi, TIP dini de aynen bu ihtiyaçlardan doğan mükemmel bir DİN oldu, insanlar kendi elleriyle ortaya çıkarttıkları bu DİNİ çok sevdiler, onsuz hayatı düşünemediler. Ve ona tapınmak yaşamlarının amacı oldu.

Artık bu dini insanlar mı istedi de böyle oldu, yoksa Tanrılar mı istedi de böyle oldu, orası meçhul!

Ama zaten gizli bir dindi bu, insanlar zorlasa bunu bilirlerdi belki ama bunun bir DİN olduğundan haberleri bile yoktu! Onlar istemiş olamazdı öyleyse, bu iş Tanrıların işine benziyor!
Sessiz sedasız, çaktırmadan, hiç bir ip ucu da vermeden, halklara hükmetmek anca Tanrıların işi olabilirdi.

Ey PA-RA! bizi koru! bizi bağışla! sen olmadan biz olmayız!

"Önce İNSAN" diyen sistem, aslında "önce PA-RA!" idi, ilk önce PA-RA! vardı. PA-RA! insanın olduğu her yerdeydi, PA-RA! bu GİZLİ dinini çok sevdi, onu insanlar için kutsadı, insanlara bu dinden ayrılmayın diye, beyinlerine yazdı ve mükemmelleştirdi. Bu DİNİN kuralları onun İBADETİYDİ, artık bu DİN yeryüzüne kendi eko sistemini çoktan kurmuştu ve neredeyse tüm dünyaya hükmeder oldu.
Kalan az sayıda ilkel insanlarda bir yekün tutmuyordu, önemli olan KALABALIKLARDI, ve kalabalık olan her yere bu TANRI ve DİNİ ulaştı, tabi tapınaklar ve Hizmetkârları, tüm imkanları ile birlikte.
Mükemmel bir vizyon, mükemmel bir misyonla birleşince, ortaya çıkan tablo, mükemmeli verir!
Tanrılardan korkmak gerek
!
----- o -----

Gelecek dediğimiz şey biz ne kadar görsekte görmesekte, geçmişten ayrı değildir. Sadece VİZYON değişir, temel aynı kalır, geçmişte bu kadar Tanrılar, Tanrıçalar, tapınaklar, vardı bunlar sizce bu gün yok mu oldu?

Alakası yok, sadece VİZYON değişti !...

Kölelik kalktı mı? alakası yok! sadece vizyonu değişti.

Bunun gibi Tanrılar, Tanrıçalar, tapınaklar olayının da sadece VİZYONU değişti ve yeni VİZYON ile çoktan karşımızdalar.

YENİ bir vizyon altında, aslında aynı şeyler bu yaşlı dünya da gene oynanıyor, olay bu. Bizler şimdi geçmişe bakıp helede onları yargılarsak, Tanrılara, putlara tapmışlar dersek, küçümsersek, bu, bunu, bugün de bizim yaptığımız anlamına gelir.
Yani yargıladığımız şeyi, farkında olmadan bizde yapmış oluruz!

İnsan bilmediği bir şeyi bilemez, anca bildiği bir şeyi bilir ki, o da aslında çok iyi bildiği bir şeydir. Bugün TIP diye bir dinin GİZLİ olması, bizatihi onun İÇİNDE yaşıyor oluşumuzdandır.

Geçmişin halkları da Pagan, Putperest, Şaman vs.nin içindeydiler ama onlar onu çok bilmezlerdi(halende bilmezler), onlar için o ibadetler yapılması gereken SIRADAN ama KUTSAL bir görevdi, mecburiyetti. Anası, Atası, çevresi onu öyle yapmış o da onu öyle yapardı.
Olay bu kadar basitti.

Kısmen bilenler Rahipler, Rahibeler, Şamanlar, Gurular vs.lerdi, lakin onlarda bildiklerini HALKA açıklamazlardı, özel eğitilirlerdi. Şimdide özel eğitilirler hiç fark etmez.
BİLGİ, HALK İLE PAYLAŞILMAZ! Altın kural budur!
Tanrılar PAYLAŞIM işine, oldum olası hep kızmışlardır !!
Çünkü Tanrılar kendilerine tapılsa da GİZLİ kalmayı isterler, yani ona tapılacak ama halk KİME taptığını bilmeyecek!
Tanrıların olayı böyle idi, sırlarının ifşâ edilmesinden hoşlanmazlardı.

O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler.
(O balıklar ki denizin içindedir, denizi bilmezler)

Geçmişin insanı aynen böyleydi, şimdinin insanı da aynen böyledir.
İçinde olduğu şeyin boyutunu bilmez, ta ki dışına çıkana kadar !...

Bizlerden çok yüz yıl sonra gelenler, bugünün şeylerine ihtiyaçları kalmadığın da, bizler için diyecekleri aynen şu olacaktır;
Onlar TIP 'a tapıyorlardı !...
Tapınakları hastanelerdi !...
En büyük Tanrıları da PA-RA! idi !...
Tapınakları, sunakları, ibadetleri, rontgenleri, mr'ları, cihazları vs. vs. vs.
Geçmişin tılsım, muska, vs.leri gibi, bunlarda bugün bizim VİZYON kutsallarımızdır.
Tanrılar Vizyonik sihirbazlardır.
Her çağ farklı vizyona bürünürler.
Herkesi gizli olarak tapındırırlar.
O yüzden onlara, Tanrılar denmiştir.

Tanrılar laf olsun diye, Tanrı olmazlar!
Her devirde Tanrılığın hakkını verirler!
PA-RA! cümlemizi korusun!
(Lazım değil, almiim!)

----- o -----

Bir şehrin üstüne çökmüş karartı ve sisler gibi, düşüncelerin de üstüne sisler çöküyorsa, orada şundan da bahsedilmesi gerekir.

"Hayaller ve Hayaletler"
Medeniyetleri yöneten bunlardır.

Hayaletlerin yönetici, hayallerinde yönetilen olduğu bir yerde, aslında herkeste mutludur. Mutlu oldukları içinde hayallerin sunduğu çözümden başka bir çözüm yoluna da tevessül etmezler.
Hayalin gerçekleri de hayalin içeriğine göre olur ki, herkes aynı şeyleri yaptığında, kimse onun bir hayal olduğu bilincine eremez !...

Herkeste aynı şeyi yapıyorsa, o şey otomatikman doğrudur!!
Doğruyu herkes yapar çünkü !... bitti... bu kadar basit !...


Tanrıların istediği tam da budur!
Üzerinde şüphe bile duyulmayacak kadar DOĞRU olan herkesin, kabullendiği, destek verdiği, güç verdiği, içinde olduğu, basit ama asla YANLIŞ olmadığını düşündüğü şeydir.
O şeyin adı,
TIP!
Bundan daha doğru bir şey olabilir mi?
Herkes yapıyor, teşvik ediyor, burnu aksa koştuğu yegâne yer!
Doğru olmasını bile düşünmeye gerek kalmayacak kadar doğru, işte bu!

Kendi sorunlarınızla, kaprislerinizle, sanal ideolojilerinizle, bir birinizi suçlayarak boğuşun ki BİZLERİ UNUTUN!
İnsanın insanı suçladığı bir yerde, TANRILAR ZATEN SUÇLU DA OLAMAZ!
Helede onlar BİLİNMİYORLARSA, GİZLİLERSE, bu KAOS'tan ONLAR daha güçlenmiş olarak çıkarlar.

Tanrılar şöyle diyebilirler, "İtler ürüyor, kervanımız yürüyor!"

KAOS Tanrıların gücüne güç katar!
Sistemleri daha gelişir ve mükemmelleşir.


Ve en önemliside İnsanlar TANRILARA DAHA ÇOK MUHTAÇ OLURLAR.
Tanrılara koşarlar ama Tanrı olduğunu bilmezler!
Geçmişte Tapınaklara gitmek insanlara İYİ gelirdi, şimdi de en ufak bir sorunda zamane Tapınaklarına koşmak insanlara İYİ geliyor.
Ee! korku filan yüzünden de gidilir ki zaten hep bir endişe, panik hali olması normaldir, korku Tanrıların yegâne MİSYONUDUR
Amman! sabahlar olmasın!
Bu Muhabbet bâki kalsın!


Apollo, Ares, Artemis, Poseidon, Athena, Zeus, Hades, Hermes, Hygieia, Panakea, İştar, Afrodit, Venüs, Lilith, Sin, Selene, Lat, Uzza, VS.
Tarihin tozlu sayfalarının Mitolojik Tanrıları, VİZYONİK takla ile, Teknolojik Tanrılar olarak, tekrar aramızdalar mı?

Hiç bir zaman, hiç bir yere gitmediler mi?
Geçmişin başka bir boyutunu mu yaşıyoruz?

Yok artık !!...

Tabi istisnalar da yok değildir, herkesin yaptığı doğru değil diyenler/yazanlar her daim olacaktır/olmuştur.

 --- 0 --- 

 Eski çağlarda insanlar, hastalıkların sebebini kötü ruhlardan, cinlere, perilere gibi bir takım isimlerle, bu gözle görülemeyen varlıkların yaptığına inanıyorlardı. Onlar da insanın içine girdikleri için, ya da musallat oldukları için, insanlar da hasta oluyorlardı.
İnanç bu şekildeydi...

Elbet işin içinde Tanrılar ve Tanrıların bir cezası şeklinde de olsa, hepside tam bu şekilde değildi, Şamanizm de mesela hastalık olayı, doğaya yapılan yanlışlara ve bilmeden, farkında olmadan yapılan hatalar şeklindeydi, uyulması gereken kurallar vardı vs.
Mevzu illa Tanrı/Tanrılar değildi yani, doğaya zarar verirseniz doğa sizi cezalandırırdı, temel mantık buydu.

Tabi şimdiden geriye doğru baktığımız da arada ki bu fark görülmez, geçmiş DÜZ bir hal alır, neticede insanın üstünde/altında ki göremediği/görülmeyen bir varlık cezalandırıyor mantığı devrededir.
Bunun da bir diyeti, adağı, kurbanı, vs. olduğu gibi, gönülden de hediye, sadaka gibide oluyordu insanlar için.
Tanrılar, Ruhlar illa ki DİYET istiyorlardı, olay BEDAVA değildi, bedeli vardı.

Şamanlar bu varlıkları gördükleri ve buna görede tedavi şekilleri geliştirdikleri de bir gerçek, ayrıca tapınaklarda da aynı şekil sağlık ve tedavi amaçlı bir sürü şeyler yapılıyordu.
Fakat HALKLAR görülmeyen bu şeyleri normalde göremiyorlardı, o yüzden de bunu görenlere inanıyorlardı.

Bu güne gelelim.

Hastalıkları yapan sebepler, mikroplar, bakteriler, virüsler de bugün gözle görülmüyor. Hatta bazı genetik, beyinsel durumlarda gözle görülmüyor. Bazı hastalıkların sebebi dahi bilinemiyor, teşhisi de yıllar boyu edilemiyor.
Bu minik dostlarımızı gözlemlemek, anca icat edilen makinelerin maharetiyle oluyor.

Peki gözlem yeterli mi?
Değil tabiki de bu konuda eğitim almadan, nasıl müdahale edileceği bilinmeden, bir kaç asrın birikimine sahip olmadan, mikroskopla gözle dur, bu bir şey değiştirmez, yeterli gelmez.
Gözlem + Bilgi + müdahale varsa, ehil bir el de müdahale ediyorsa, bu anlamlı olmaktadır.
Bilmek budur!
Bilmek, görmekten daha ötesidir, işleyişe de müdahale etmektir ki Bilim insanı ve doktorlar tam da buna uyarlar. Onlar bilirler ve müdahale de ederler.
Öteki türlü resmini görmek, varlığını duymak bilmek olmaz, anca inancı güçlendirir bu.

Hasılı şimdinin HALKLARI da hastalıklar konusunda görülmeyene inanmak durumundadırlar, mikrop, bakteri, virüsleri görmeleri bir şey değiştirmez, bu onları biliyorlar sayılmaz, bu onları BİLEN etmez. Eski inançlarda da bu şekil insanlar vardı, onlarda kötü ruhları, cinleri vs.leri gördüklerini iddia ederlerdi. Lakin bu ona müdahale edemedikten sonra, bu bir işe de yaramazdı.

Geçmişte kötü ruhlar, cinler, periler gibi gözle görülmeyen bu yapılar, bugün karşımıza vizyon değiştirip mikrop, virüs, bakteri olarak çıkmıştır. Halklar gene görülmeyen tehditler konusunda bu işin bilenlerine teslim olmak durumundadırlar. Bu Geçmişte de bu şekildeydi.

Bu işte Vizyonik takladır !...

İnsanlar gene taklalara gelmiştir, her devirde o devrin inancıyla yaşamak durumundadırlar. Halkları ayakta tutan bu inançtır.
Eğer geçmişe bakıp o insanları inanç içinde görüyorsanız, ve bunuda yadırgıyorsanız, bu bunun başka bir versiyonunun da bugün yapıldığı anlamına gelir.
Onlar ruhlara, cinlere vs.lere inanıyorlardı, bu ne kadar saçma! dendiği anda, bu bugünde otomatikman insanların BİLİMİN var dediklerine inanır hale getirir ki sonuçta bu da inançtır.

Fakat insanlar bu inanç meselesini fark edemezler, buna inanç bile diyemezler, o kadar içindedirler inancın. Ama bunun adı inanç değil tam göbeğinde yaşandığı için BİLMEKTİR!
BİLMEK denen o mucizevi şey, inancın izlerini siler!

Tabi bu Vizyonik takladan dolayı böyle olur, yoksa gerçekte İNANÇ hiç silinmez, o HALKLAR için sabittir.
Genlerinde bu vardır, nasıl silinecek ki?

Sadece eğitim alanlar bu işin dışında olurlar ki, bu GEÇMİŞTE de böyleydi, ŞİMDİDE de böyledir, bu ayrıdır.

GELECEK nasıl mı olacak?
Onu hayal bile edemiyorum, gelecek kendi inanırlarını İLLAKİ yaratacaktır.

İnsana inanacağı bilgisi, doneleri her zaman verilecektir!
Çünkü insan bildiği şeye inansın, inandığı şeyi de bilsin!
Fakat ona müdahale etmek bilgisi, işte o asla verilmeyecektir!

Bu şimdiye kadar böyle olmuş, herhalde şimdiden sonrada böyle olacaktır.
Vizyonik Takla her devirde, vizyon büyüleriyle insanları büyüleyecektir!
Tanrılar Vizyonik sihirbazlardır.
Her çağ farklı vizyona bürünürler.
Herkesi gizli olarak tapındırırlar.
O yüzden onlara, Tanrılar denmiştir.

Tanrılar laf olsun diye, Tanrı olmazlar!
Her devirde Tanrılığın hakkını verirler!
PA-RA! cümlemizi korusun!
(Lazım değil, almiim!)

OYUNUN KURALI
~ KADER ~

Kader de vizyonik taklaya uğramıştır!
Bugünden geleceğe doğru, o da en yeni haline "sessizce" taşınmıştır.

Bu taşımayı kimseler duymadı, kimseler bilemedi, kimseler göremedi.
Bu taşımada oldukça "gizli" bir biçimde gerçekleşti ki onu taşıtanlar neyin taşındığını bilinmesini istemedi-ki onu taşıyanlar da haliyle neyi taşıdıklarını bile bilemedi.

Böyle böyle geçmişten geleceğe çok şey taşıttılar!

Operasyon çok gizliydi, sessizlik içerisinde gerçekleşti.
Bu çok özel kargonun adı ise, "Kader"di!
Alıcısı ise tüm dünya modern insanlarıydı, medyalar vasıtasıyla her eve dağıtıldı.

Hani şu doğumdan ölüme her şeye etkileyen, insanların asla kabullenmediği, mistik, gizem dolu, inanılması güç şey mi?

Kaderin de yoksa, hiç bir silahın öldüremediği, eğer varsa da hiç kimsenin kurtaramadığı, o gizli güç mü?
Başka değişle de, ömürlerin koruyucsu olan ecel mi?
Yaşatan ve öldüren kader mi!

Tanrı gibi, isminden başka bir bilgisinin olmadığı, sadece ismî olan bir saklı bilgi!
Hepsi bu.
Bir isim.

Dinlerin içinde ismi geçsede, o dinler ile anılsada, dinlere kader inancı bir kaç beden büyük gelir.

Kader tam bir barış halidir.
Düzensizliğin, KAOS denilen karmaşanın bitiş halidir.
Kader SULH'tur.
Kader de suçta, suçlu da, masum da, kurban da bellidir, o insanın sırtından yükü almaktır. Kader insanın yitiğidir, kaybettiği diğer yarısıdır.
Onda savaşım yoktur, haliyle o insanı rahatlatan, bir sürü cevapsızlığına cevaptır.

Kader anlaşılmayı bekliyor!
Herkes hayatı düzeltmeye çalışıyor, oysa fark etmediği hayat zaten düzgündür, zaten düzenlenmiştir, o düzen neticesinde roller taksim de edilmiştir, rolüne de kendini fazla kaptıran insan, kaderi es geçiyor.
Bir şeyler yapmaya çalışmak, çırpınmaktan başka bir işe yaramıyor.

Doğa ne kadar acımasızsa, katı kuralları varsa, kader de o kadar kararlıdır, o anlaşılmayı bekler.

İnsanın yapacak bir şeyi olmadığı gerçeğini anlaması zaman alacaktır, iş kolay olsa kıymeti olmayacaktır, bu da Kader meselesinin zorlu bir bilmece olmasını sağlamıştır.
Ona ne kadar zor ulaşılırsa, o, o kadar kıymetli olacaktır.

Tanrıların burada bir bildiğimi var yoksa? Pek öyle zalim bir plana da benzemiyor, öyleyse eğer buna da saygı duyarım.
İnsana hak etmediği bir şey hemence verilirse, insan onun kıymetini bilmez.
Anlıyorum.

Kaderin geçmişi çok daha eski bir yapıya, yani Şamanlığa kadar dayanır, gelecekten haber alma, kehanet, falcılık gibi Şamanlıkta var olan, öğretisi olan bir şeydir Kader.
Bir Şamanın, Şamanlığını bile belirleyen kaderdir, Şamanlık böyle bakar meseleye.

Kader bir çizgidir, bu çizgide ileri giden ona ulaşabilir mantığını, Şamanlar sonuna kadar kullanılır. Kadere hükmedemezler ama kader de gezebilirler, tabii her yolculuğun bir bedeli, her bilginin bir diyeti vardır.
Bu işlerde genelde kan akar, insan hayvan fark etmez. Çünkü bu işler sıkıntılı işlerdir, çok Şaman geri dönemez, ruh bir yerlerde kaybolur gider.

İşin içine rüyalarda girer, fallarda girer, kehanetlerde girer, kendinden geçmeler esrimelerde girer, girer de girer.

Bazen bir ölüm haber verilir.
Bazen bir müjde haber verilir.
Bazen bir felaket haber verilir.

Bunların hepsi aslında "geleceğe" giderek olur, Şaman zamanda uçar, o bir zaman yolcusudur, üzerinde ki sembolik kanatlar bunun içindir, en sonra da geri döner.
Olay bir sahne, bir vizyon, ya da bizatihi onu yaşayarak olur, ama sembolikte olur, bazen de mücadele, o yüzden kader mevzusu her zaman zorlu olur.
Zorlu bir yolculuktur kader!
Uzun süre hazırlıklar gerektirir.

Gelecek mi?
Evet, gelecek!

O sırasını bekliyor!
Sırası gelince gelecek!
Gelecek illa gelecek!

Bilim kurgu filmlerinin hepsinde, zamanda seyahat olayı vardır, bir yerler de bir gelecek vardır, çünkü hayaller vardır, beklentiler vardır, bu da aslında geleceğin şimdiden varolduğu duygusundan kaynaklanır.

Bu duygu da kader inancından dolayı "his" olarak herkeste vardır, az çok bu herkeste olur ve kimseye bu "gelecek" meselesi yabancı gelmez, itici gelmez.
Tabii olay bilim açısından sunulduğu için, buna kimse kader de demez, (oysa o kaderdir!) Peki ya ne der?

O artık gelecektir, hayallerdir, arzular beklentilerdir, gelecek illa gelecektir-ki o ileri ki bir zamandır-Ona gidip gelmek hayalen de olsa çok mümkündür.
Bu sorunda değildir artık, zira hayal gücümüz artık hiç olmadığı kadar gelişti.

Ama "kader" dersem şimdi geldiği gibi itici gelecektir, lakin "gelecek" dersem, sıkıntı olmayacaktır.
Çünkü kader ismi eskidir, demode olmuştur, yanlış anlaşılmıştır, yanlış kullanılmıştır vs. lakin gelecek veya zaman yolculuğu denince, relaks durumu oluşacaktır.
Yeni dünyamızın, başka alemlere aralanan kapı aralığıdır o.

Kısacası Bilim kurgu denilen olay da, eskinin temelleri üzerinde yükselen bir olaydır, kader de bunun içindedir. Kader bilim kurgudan dışlanamaz, sadece ismi değişip, yeni bir misyona bürünmüştür.

Bu yeni misyonda ki görevi, geleceğin var olması, oraya gidilebilir olması hayalidir, yeni vizyonu ise gene bilinmezliğidir, ki bu eskiden de böyleydi, kader ismi dışında bir bilinmezdir.

O!
Öz!
Söz!
Yazı!
Yazgı!

Kader!
Gelecek!

İzafiyet!
Paralel dünya!
Geleceğe dönüş!
Zamanda yolculuk!

Boyutlardan atlayış!
Gelecek hep varolacak!
Kader sürekli yaşatılacak!

Lakin varlığı da bilinmeyecek!
Efsane her devirde yaşayacak!
Çünkü Tanrılar bunu böyle istedi!
Onlar isteyince, insan onu isteyecek!
Tanrılar bu konuda insana danışmayacak!
Onun fikrini sormayacak, tercih sunmayacak!
Her şeyin hazır olacak, oyunda roller dağılacak!
Bu Tanrıların oyunu, onların kuralına göre oynanacak!
Oynamıyorum bu oyunu diye bir seçenek, asla olmayacak!


İsminden büyük namı, namından daha büyük gizemleri var.
Tutması mümkün değil ki, yok desek her yanda imzası var.
Kâf dağının ardında mı? Zümrüt'ü Ânkâ'nın kanadında mı?
İnsanlığı takipte eder ki, gölgelerin ardına saklanması var.

Nesin sen! Seni kim yazdı alnımıza, biz onu okuyamıyoruz.
Hangi gizemsin ki ismin değişse de, cismini anlayamıyoruz.
Hani yoktun kader, insan yolunu iradesiyle kendisi çizerdi.
Geleceklerimizi kuşatmışsın, gene de seni var sayamıyoruz.

Fi zamanlarda vardın belki, seni de üstümüze almadıydık.
Geçmişin mistiğiydin, bizde seni tarihe bile yazmadıydık.
İrade elimizde, geleceğimizi inşâ ettik diye sevindiydik!
Heyhat! Gelecekten selam verince, onu da anlamalıydık!


Mükemmel vizyon, mükemmel misyonla birleşince, ortaya çıkan tablo, mükemmeli verir!

Tanrılar vizyonik sihirbazlardır.
Uzmanlık alanları insan, uygulama alanları şimdidir!

Şimdiyi geçmişten ve gelecekten farklı gösterirler.
Oysa "isimlerden" başka değişen bir şey yoktur.
Aslında isim de, değişir, gelişir, evrilir, o da yerinde durmaz.
Halden hâle geçer!
Her şey evrilir, harfler bile evrilir, değişir, gelişir.
O yüzden bugün ne varsa, o geçmişte de vardır.

Düşünceler evrilir, soyut kavramlarda evrilir. Evrilmeyen şey yoktur.
Tanrılar bile evrilir.

Tek farkla!
Onlar evrildiğini bilir, kabullenir.
İnsan bilmez, onu kabullenmez.

İnsan evrimi keşfetti ama onu bütün olarak kabullenemedi.
Haliyle onu henüz daha anlayamadı.

Sûfîler "Tecelli sonradan anlaşılır" derler.

Bu nasıl bir sonra ki, ona daha gelemedik!


« Sûfîce »

---

İBADET NEDİR?
Geçmişte Pagan tapınaklarına insanlar Ruhu ve bedeni şifa bulsun diye giderlerdi. İbadet denilen şeyin aslı da bu şifadır,
İBADET=ŞİFADIR.

Ruh şifa bulmayacaksa, huzur bulmayacaksa hiç bir tapınağa, mabete gitmenin bir anlamı yoktur. Antik çağlar böyle idi...

Bu tapınaklarda ruhî ve bedeni şifa verilirdi ki doğum ölüm gibi olaylarda önemliydi. Bu tapınaklar kısaca hayatın merkezindeydi.
ŞİFÂ MERKEZİ...
Şifa için yapılan eylemler, faaliyetlerde İBADET idi...

Tabi bu ŞİFÂ olayının birde bedeli vardı? Bu bazen maddiyat, hizmet olduğu gibi, bazende kurban gibi KAN gibi şeylerle ödenen ağır bedellerdi.
Hayvan ya da insan kanı ile ödenen CAN bedeller!
Zira Tanrılar bazende KAN isterlerdi, ŞİFA ASLA BEDAVA DEĞİLDİ...

Bu paganik sistem tarih sahnesinden kaybolup gitti mi?
Mabetleri yıkıldı gibi gözükse de, tam aksine "evrilip" günümüze kadar YENİ bir "vizyon" ile geldiler.
Geçmişin tapınakları ise günümüz hastanelerine evrildiler, zaten geçmişte de öyle idiler.

Burada da doğum, ölüm kutsal olduğu gibi, kanlı bedellerde peşinen ödeniyor ki kimseler bu gizli din sisteminin farkında olmadığı gibi, diğer dinlere tabi olmalarıda bu gizli dine hiç bir zarar vermiyordu. Aksine ona güç bile veriyordu.
Sonuçta tüm medeni dünya bu gizli dine tabi oldu.

Tuhaf olan ise Paganik sistem insan eliyle yok edilemez, kimselerin buna gücüde yetmez... Fark edebiliyorsanız ne alâ, değilse içinde yaşar gidersiniz. Bunun aksininde olamayacağı pandemide iyice belli oldu. Salgında ilk kez Paganik sistem çatırdadı, kimseler anlayamadı, şimdilerdeyse Paganik sistem aldığı darbeyi onarmaya çalışıyor.

Özetle İBADET=ŞİFÂDIR!
Karanlıklarda kalan ruhun, aydınlıklara çıkarılma gayretidir!

Şifâlar olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ruhun tekamülü bedenleşme,
Bedenin tekamülü de doğalaşmadır!


Copyright 2008 - 2024 🇹🇷 @Felasife | Site haritası

Mal sahibi, Mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi!

Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı