Denenmemişliğin ardına bakmaca, düşünülmeyenin peşinden koşmaca !...
Arayış yollarında ruhunu kaybedip, sisler ülkesinde kaybolanı aramaca !...

Muhammed & Berre (Zeynep)

 Muhammed & Berre (Zeynep)

Ya Muhammed işin gerçekten pek zormuş, bir tarafta seni çok sevdikleri için, Allahın sevgilisi, alemlerin rahmeti olarak görenlerden, diğer tarafta da insanları kandırdın diye, senden nefret edenlere bir çok taraftarın var.
Seni sevenler nasıl ki hayallerinde bir peygamber yaratmış, onu Ulvileştirmiş, İlahlaştırmış, ona inanmayı kendilerine vazife etmişlerse, seni sevmeyenlerde aynı hayallerinde yaratılan, görmek istedikleri peygamberi görmüşler.
Sonuçta sevgide nefrette HİSSİ duygulardır, HİSSİ duygularda kişiler nasıl görmek istiyorlarsa, onu öyle gösteren bir yapı demektir ki Hisler yoğu var, varı yok eden müthiş bir duygudur.

Oysa senin hikayen bam-başkaydı değil mi?

Ne peygamber olacağım diye bir davan vardı, nede bir millete önder olmak gibi bir sevdan vardı, herşey aslında o mağaradan öncesinde başladı değil mi?

Sahi sen mağaraya niye gidiyordun ki?
Hali vakti yerinde olan birinin, mağarada ne işi vardır?
Din işleri için gitmediğin belli, "din nedir, kitap nedir, iman nedir bilmezdin" diye ayet niye gelsin?
İnsanlardan kaçmanın ve inzivaya çekilmemin ardında, yoksa bir çöl dilberinin ceylan gözleri mi vardı?
Ama sen evli değil miydin? Nereden çıktı bu ceylan gözlü! ve seni niye bu kadar yaktı ki!
Yoksa Aşk böyle bir şeydir de ki gibi seni cehennemlere atan, o bir çift göz, kaderin sana bir oyunu muydu? Öyle olsa bile sen bunu bilemezdin ki!
Zaten bilemedin de ve bunu hiç bir zaman, hiç bir kimseye de anlatamadın değil mi? İçinde büyüyen o platonik AŞKIN neticesinde, boğazına düğüm olan sözcüklerin, hiç bir zaman dile de gelmedi değil mi?
En güzel çözüm insanlardan kaçmak, dost olan bir mağaranın isli duvarlarına, kâh anlamsız anlamsız bakmak, kâh gözyaşları ile yalnız başına kalmaktı amacın değil mi?

Sen hem yetim hemde öksüzdün, orada burada akrabalarının yanında bir ömür geçirmek, kolay olmasa gerekti, bunun ezikliği öz-güvensizlik her zaman eksik yanlarındı. Daha hayata başladığın anlarda çocukken goller yemek, hoş olmasa gerekti, diğer yandan hayatın bu dengesizliğine rağmen, doğru olmak gibi bir huyunda vardı, sen yalanda söyleyemezdin, lakin doğruyu söyleyecek cesaretin de çok yoktu, korkuların hep vardı, zira bir çok duygun hayatın ezici çarklarında çoktan ezilmiş gitmişti değil mi?

Derken boynu bükük bu garip genç Muhammed'e şehrin en güçlü kadını göz koyar, yaşı başıda hiç mühim değildir, hatta beni babamdan şöyle şöyle isteyeceksin diye sana yollarda gösterir, adeta emrivaki yapar, neticede karşında istediğini her türlü güçle alabilecek, gün görmüş işi bilen, iradeli güçlü bir kadın vardır, bu güce karşı koymayı da çok aklına getiremedin değil mi?


Hem getirsen ne olacaktı ki? Oradan oraya sürüklenen bir kuru yaprağın, hayatı belkide böyle daha anlamlı olacaktı.
Daha önce amcandan evlenmek için borç bile istemiştim, ama vermemişti değil mi?
Senden yaşça çok büyük olmasıda bir problem olmadı, hayatta pek çok şeyi daha çocuk yaşta göğüsleyen ve pişen biri için, içgüveysilik ne gibi bir problem olabilirdi ki?

Ta ki o ceylan gözlü hala kızı Berre hayatına girene kadarda, hayatından memnun da sayılırdın, artık hayatına ne zaman girdi, o gözler seni ne zaman yaktı, bu çok bilinmez ama peygamber olmadan önce, bir kaç yıl boyunca mağarayı mesken edinmek gibi bir huy edindiğini biliyoruz. 
Tabi bu aynı zamanda şüphe oklarını da üzerine çekti, Hatice peşinden ayrılmamaya başladı, sana yiyecekler getirdiği gibi, bazen peşine adamlarda taktı, yoksa seni kontrol mu ediyordu? Acaba bu Muhammed başka birine mi göz koymuştu! neden böyle yapıyordu, neden yanımda durmuyordu? Benden kaçıyordu? O Mağara da ne vardı?
Şüphe kazanları kaynıyordu...
Bu Hatice için kolay değildi, genç eşi olan bir kadın nasılsa, o da öyleydi, lakin korkuların da haklı olduğunu da hiç bir zaman bilemeyecekti!...

En sonunda mağarada melek gelip oku filan dedikten sonra, ona söylediğinde, buna en çok sevinen Hatice oldu, zira sevdiği adam bir kadın için değil, kendisinden bıktığı için değil, ilahi bir aşkın neticesinden dolayı mağaraya kendini adamış demek ki dedi. İşte bu düşünce Haticeye çok iyi geldi, görmek ve duymak istediği en güzel anlam buydu. Sonrası zaten malum sen peygamber olmalısın deyip gelişen olaylarda Hatice en büyük destekçin olmuştu.
Muhammed'e gelince o bu işten hiç bir şey anlamadı, onun insanlardan kaçmak, mağaraya sığınmasında ki amaç, zaten yaşamın amaçsızlığıydı, bir türlü dile getiremediği aşkıydı, bu Hatice'nin kulağına gitse, onun neler yapacağın biliyordu, diğer yandan itilmiş kakılmış birini kim haklı görürdü ki?

Haklı olanın her zaman güçlü olan demek olduğu, bir dünyada yaşayanlar bunu çok iyi bilirler, sende bunları iyi biliyordun, işte bu gibi sebepler biriktikçe, zaten az olan cesaretin de tükendi ve bu da seni insanlardan iyice uzaklaştırdı.

Aşk böyle bir şeydi, insanı aciz bırakan, onu gittikçe yalnızlaştıran, yalnızlığa iten bir şeydir, Muhammed'in başına gelende buydu, lakin o ana kadar çektiklerinin yanında, ondan sonra çekeceklerine kıyaslanınca esamesi bile okunmazdı, zira devreye öyle bir "ilahi komplo" girdi ki değil bunu o zaman ki insanların anlaması, onlardan sonra gelen insanların bile anlaması mümkün olmayacaktı, bir aşkı ört-bas etmek için adeta bir din icat edildi, yada bir din ile bir aşk, aynı bedende çakıştı, öyle yada böyle, bu hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir şeydi bu.
Lakin Kader böyle yazılmışsa buna yapacak bir şeyde yoktu, sonuçta kader ya yaşanacaktı, ya yaşanacaktı.

Büyük aşklar böyle olur, gözlerden gizlenir, kem gözlere yasaklanır, mahrem olur. Ayrıca yasaklarla örülür ki kimseler bilmesin, lakin bu genede Ruhlara özeldir, çünkü Ruhlara yasak yoktur.
Neyse devam edelim, Muhammed şaşalı peygamberlik günlerinde bile o derinde ki aşkını unutamamış olacak-ki unutması mümkün değildir-kendince saf bir plan yaptı...
O ceylan gözlüyü unutmak içindi tüm bu planlar.
Evlatlığı için gitti, aşkını ona istedi, ki normalde onun karşısında dili tutulur, sözcükler boğazına düğüm olurdu ama mesele başkası üzerinden olunca, dili çözüldü ve Berre'yi, Zeyd'e istedi.

Berre önce itiraz etsede, o da aşkının bu isteğine çok direnemedi, zira aşk böyle bir şeydi, Aşk, aşkı için her türlü fedakarlıktı, kendinden de vaz geçebilmekti.
Berre ise 35 yaşına kadar onu beklemişti, maharetliydi, güzeldi de lakin hiç evlenmemişti de ama uğruna hayaller kurduğu o yetim onu bir başkasına istemişti, yoksa onun aşkı da tek taraflı platonik bir aşk mıydı, o da emin olamadı, ne yapacağını bilemedi. Gönlü bu işe her ne kadar olmaz desede, yapacak bir şeyi yoktu, kabul etti. Muhammed'de bu arada adın Berre değil, Zeynep olsun dedi, ona da evet dedi.

Zeynep, Zümrüdü Ânka misali, aşkını küllerin arasına istemeye istemeye elleriyle gömerken, artık her şey bitmişti diye düşünmüş olmalıydı...

Ahh... Muhammed ahhh !!...

Adını değiştirdin, evlatlığın ilede evlendirdin diye ONU UNUTACAĞINI MI SANDIN !!
Bu hareketin olayı daha kaotik bir hale sokmaktan başka bir işe yaramadı, nihayetinde bir yıl geçti geçmedi, ZeynepZeyd ile ipleri kopardı, zaten zoraki bir bağdı bu, gönül yoktu istek yoktu, tamamen koptu gitti.

Ee... ne olacaktı şimdi?
Planında tutmadı, unutmak mümkün olmadığı gibi, iyice şaşırmalara da başladın, bende bir insanım demek zorunda kaldığın durumlar oldu,
@Mürit Kefer adlı bir arkadaşta, bu yönlerini ne güzel anlatmış, zaten o da bu meseleni fark edenlerden.
Bir tarafta Cennet için, tebliği edilmeyi bekleyen bir din, diğer tarafta da bir çöl ceylanının, Cehenneme çağıran volkan bakışları!
Ne yapacaktın! Cenneti mi seçecektin? Yoksa Cehennemi mi seçecektin? Bir koltukta iki karpuz nasıl olacaktı?
Olacak belliydi, OLACAK OLAN OLACAKTI ve Kaderi AŞK illa yaşanacaktı, ötesi yoktu.
Derken o meşhur Cehennemi Ahzap ayetleri peş peşe geldi, adeta Azap gibiydi, hatta sonradan Ayşe bile, "eğer Muhammed kurandan ayet çıkartacak olsa bu ayetleri çıkartırtı" bile demişti, sende ki değişiklikleri aslında herkes farketmişti ama bir yandan da ne olduğunu anlayamadılar, neticede KETUM içe kapanık bir yapın vardı ve bu durumu kimselere anlatamazdın, çünkü bunlar senin Cehenemindi, yıllardır içinde sakladığın sırrındı ama bir yandan da kurtuluş gibi göründü, Tanrın seni insanlar içinde öyle bir azarladı ve platonik bir aşkı öyle bir hiddetle gün yüzüne çıkarttı ki en hafif deyimle rezil oldun, o ana kadar çektiğin tüm acıların yanında, bunun bir tarifi yoktu.

Yani sen Cehennemi seçmiş gibi oldun, tek farkla; burada iraden yoktu, dolayısıyla Cehenneme atılmış oldun, Tanrın bile seni azarlamış, kınamış, diğer insanların kınaması çok değildi. Ayrıca insanların gözünde, adeta sapık biri oldun çıktın, oysa bu senin aşkındı, en derin meselendi, mağaraya bile gitme sebebindi, daha ötesi bu kaderindi, kimi seveceğin, kime gönlünün düşeceğini sen belirlemiyordun ki?
Bunu KADER belirliyor!
Kader; kime şikayet edeyim seni, bilemem
Alnıma yazılmış yazısın, derinsin silemem
Doğarken yakışmış; benimsin, tenimsin silemem
Alnıma yazılmış yazısın; derinsin, silemem... 
Peki Zeynep ne yaptı, sen onu zaten hiç istemediği birine layık görürken o Cehenneme çoktan girmişti sayende, lakin senin evlilik haberini getiren kişiyi duyunca adeta havalara uçtuda, üzerinde ne kadar ziyneti varsa, bu muştuyu getirene hepsini verdi.

Ayetlere tekrar gelirsek "Ve insanlardan korkuyordun. Allah, korkman için daha çok hak sahibidir." diyerek, şiddetle azarlandın, akabinde, "Sonra Zeyd, ondan alâkasını kesince onu, seninle evlendirdik ki ..." yani Tanrın, senin kaderine onu sonradan yazdık diyor ki sanki ortada sonradan yazılmış bir kader varmış gibi gösteriyor, veya Kader sil/boz bir şeymiş gibi Tanrın burada müthiş bir oyun oynuyor... bütün o mağaradır, inzivadır ÖRTÜLÜP gitmiş oldu böylelikle, oysa sen ta o zamandan aşıktın Zeyneb'e bunu çok iyi biliyorsun, kaldı ki o Zeyneb'te bunu iyi biliyordu ama kaderi aşklar böyle olduğu için, bir birinize açılamadınız.

Sadece bakışlar, o da güneşe kaçamak bakışlar gibi, kaçamak bakışlardan ötesi olmayan bakışlardı, bakışlarınız.

Tabi tüm zamanların en büyük oyuncusu Tanrı, eline fırsat geçmişken durur mu? aksiyonlarına devam etti, adeta bu aşkı ÖRTMEK ve olayı çok daha başka bir boyuta taşımak için, elinin altında olan kadınlardan, tüm akrabalarına kadar olan kadınlara kadar, sana hepsini serbest bıraktığını söyledi.
   Olaya bak ki Zeynebi sevdin diye ortalığı ayağa kaldıran, seni yerin dibine sokan Tanrı, sana bir sürü kadını serbest bırakıyor. Ondan öncesinde de çocuk yaştakiyle evlendin ses yok, annen yaşındakilerle evlendin ses yok ama ZEYNEP işin içine girince, aynı aynı Tanrı fırtınalar kopartıyor!
Helede kaderinde yazarken, Tanrının onu sana sonradan yazdık demesiyse zaten başlı başına faciaydı.

Dediğim gibi Muhammed işin çok zormuş, zira bir peygamber oldun diye seni artık normal insan görmeyen, İlahileştiren, Tanrının sevgilisi olarak gören insanlar olduğu sürecede ANLAŞILAMAYACAKSIN !!
Zira Tarihlere göre sen bir böyle bir Aşkı da asla yaşamadın, buna HAKKIN YOKTU, çünkü sen bir peygamberdin, normal bir insan değildin, Peygamberlerin Peygamberiydin, Habibullahtın, gönlünde anca Allah olmalıydı, bu halkın peygamberinde görmek istediği bir şeydi ve onlarda onu gördüler.
Ve kuşaklar boyunca seni böylede anlattılar.
İnanmayanlara göre zaten insanları kandıran, sahtekar görülen biri, her halükârda hiç bir şeye hakkı yoktu.

Özetle din sadece Kabeyi kalın örtüler ile örtmedi, aslında bir aşkı da kalın örtüler ile örttü ki bunu anlayabilene aşk olsun !...

Tarihin unuttuğu bu aşk, sanmıyorum ki bir gün tüm detaylarıyla ortaya çıksın, bu yazılanlar bile zaten yok hükmündedirde, neticede büyük aşklar büyük SIRLAR ile korunurlar ki adı üstünde aşk böyle bir şeydir.


BÜYÜK AŞKLAR İMKANSIZ OLURLAR... 
İNANILMAZ OLURLAR...

En büyük sır daha bilinmeyendir.
En güzel söz henüz söylenmeyendir.


Orhan babanın dediği gibi Aşk bilinmeyen, söylenmeyendir, Aşklar, bu yüzden hayallerde yaşamazlar, yazıya dökülmezler, söze gelmezler, anca Ruhaniyette yaşarlar ki-bu bile gizlidir-bu Ruhaniyeti kaleme alan, "ne bir Tarih, ne bir Din, nede bir İdeoloji olmuştur." Aşk anca Edebi dünyaya konu olmuştur ki Edebiyatta hiç bir zaman insanlığa yol/yön de vermemiştir.

Böyle bir aşkın karşısında, Ruhum anca saygı duyar, göz yaşlarına da mani olamaz, bunu hisseden diğer Ruhların yaptığı da bundan ötesi değildir.

Aşk, Zor bir şeydir.
Aşk, Göz yaşlarıdır.
Aşk, İradi değildir.
Aşk, Seçim değildir.
Aşk, Ruhun sırrıdır.

 ----------------- * ---------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ruhun tekamülü bedenleşme,
Bedenin tekamülü de doğalaşmadır!


Copyright 2008 - 2024 🇹🇷 @Felasife | Site haritası

Mal sahibi, Mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi!

Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı