Denenmemişliğin ardına bakmaca, düşünülmeyenin peşinden koşmaca !...
Arayış yollarında ruhunu kaybedip, sisler ülkesinde kaybolanı aramaca !...

Bir Bitkinin Rüyası mı?

Öncelikle burada anlatılanlar tamamen hayal ürünü, beyin jimnastiği kapsamında olup, gerçekle uzaktan yakından alakası yoktur. (umarım yoktur)
Alaka hissetiğiniz noktalarda tövbe estagfurullah demek, 3 kere tahtaya vurmak, yok artık demek serbesttir :D
Cemadat - Cansızlar
Nebadat - Bitkiler
Hayvanat - Hayvanlar
İnsanat - İnsanlar
Bunlar tasavvufta kullanılan normalde aşağıdan yukarı tekamül şeklinde ilerleyen bir yapıdır, makamlardır diyebiliriz.
Bir sufinin bunlar hakkında bizzat deneyimi, keşf denilen özel halleri olması lazımdır ki tekamül yukarı doğru işlesin.
Şaman rahipleride "Şaman inanmaz, bizzat deneyimler" sözüde bu anlamda çok manidardır.
Velhasıl yukarı yani insanat'a oradan da "İnsan-ı Kamil" denilen olgun insana gitmek için çetrefilli yollardır bu.

Bu noktada İbni Arabi gibiler, bu dünyanın bir rüya hali olduğunu insanların ölünce uyanacağı fikrini savunurlar ki uyurken gördüğümüz "Küçük Rüyadır"
Bu hayatın bizatihi kendisi ise "Büyük Rüyadır" derler.
Yani Arabinin felsefesi "Büyük rüyadan bir gün uyanacağız" üzerine inşa edilmiştir.

Tao'cu Çuang Tzu ;
Ben, Çuang Çou (yâni gerçek ismiyle Çuang-Tzû) , günlerden bir gün rüyâmda bir kelebek olduğumu gördüm.
Çevrede rahatça ve keyfimce dolaşırken gerçekten de bir kelebek idim.
Mutluluk ve neşe içinde, (asla) Çou olduğumun bilincinde değildim.

Birden uyanıverdim.
Heyhât ki ben, meğer, Çou imişim!

Acaba rüyâsında kelebek olduğunu gören Çou muydu?
Yoksa kelebek mi rüyâsında Çou olduğunu gördü?
Şimdi bir kelebek rüyasında Çou olduğunu gördüyse, Çou 'nun hayatı "bir kelebeğin rüyasıysa", işler ciddi anlamda karışıyor demektir..

Bu yeryüzünde ki tüm felsefe, inanış ve düşüncelerin bir anda çöpe atılması demek olur ki hiç bir insan bu gerçekliği değil teyet geçmek, uzağından bile geçmiş olamaz, yani bu gerçeği herkes ıskalamış olur.
Çou bile ıskalamış olur ki o da İbni Arabi gibi "Büyük Rüya" felsefesini güdenlerdendir.

Bizler o kadar insanlığımızı kanıksamışız, değil bitki, hayvan, cehaleti bile kendimize kondurmayız heleki bir kelebeğin böyle bir gücünün olmasını, böyle bir hayali dünya yaratıp bizleri o hayalde yaşatması gerçeğini hiç hazmedemeyiz.
Tabii burada kelebek bir örnektir, bu başka bir canlı hayvan veya böcek olabileceği gibi, pekala bitkilerde olabilir.

Bitkiler bu yaşamın üstadlarıdır, bilemediğimiz düzeyde bir zekayada sahiptirler, bu gezegende hayvanlar insanlar yokken onlar vardı, ve burayı yaşanılabilir hale getirende gene onlardır.

Yani böyle bir oyunu bitkilerde oynayabilir...neticede onlarda zeka sahibi canlılardır ve bizler bu hayata gelmeden, hatta hayvanlarda gelmeden, çoook önceleri onlar bu gezegenin sakinleriydiler, halada öyledirler.
Sürekli yanıbaşımzıdalar, sessizce bizleri gözlüyorlar, bizlerle eğleniyorlar (olabilir)

Belki canları sıkıldı böyle bir oyun oynayalım dediler, ve oynadılarsa; insanlar olarak çok kötü oyuna geldik demektir bu..

Herşeyin hazır olduğu bir yeryüzüne gelmek yeterince şüpheli bir durum zaten, hasılı herşeyden şüphelenmek gerek. :D
--
Sonuç olarak bir rüyadayız rüya olmayada, ne biçim bir rüya olduğunu uyanınca anlar mıyız? anlamaz mıyız? yoksa hiç uyanmaz mıyız? yoksa bu hayatta olduğu gibi rüyamızı uyansakta gene hiç önemsemez miyiz?

Bilmem, bildiğim film devam ediyor, film bitince biliriz umarım.

----- 0 -----
..."Nicotiana attenuata isimli bitkinin yapraklarını Manduca sexta adlı bir tırtıl yer.
Geocoris pallidens adlı böcek ise o tırtıllarla beslenir.
Bitki, tırtıllardan korunmak için, ısırıldığı anda "green leaf volatiles (GLVs)" adı verilen bir koku yayar.

Ancak bitki bu kokuyu kendisini ısıran tırtılın ağzından çıkan salgının bileşimini analiz edip, o salgıyla birleştiğinde, o tırtılın kimliğini ele veren özel bir kimyasal bileşim olacak şekilde salgılar!

Bitkinin salgıladığı bileşim, tırtılın ağzından çıkan salgılarla birleştiğinde, Geocoris böceğini çeken bir kokuya dönüşür ve çevredeki Geocoris'ler tırtılın peşine düşer! "...
(Allmann & Baldwin 2010)

Acaba bu bitkiler daha büyük bir şeyleri de çağırıyor olabilirler mi?

Dillerini bilmiyoruz, özellikleriyse ileri teknolojilerle daha yeni yeni keşfediliyor sayılırlar, belkide keşfedilemeyen yönleriyse daha çok.

Diyeceğim Örn. Et oburlar gibi hayvanları da çağırıyor olabilirler mi?
Neticede ot oburlar da bitkilerle besleniyorlar, onların hakkından da et oburlar geliyor.

Lakin İnsanı çağırıyor olamazlar zira insanda bitki ağırlıklı besleniyor!
Hayvansal ağırlıklı beslenmede keseye uygun değil, pahalı yanına yaklaşamıyorsun.

Bazı dinler, ekoller eti tamamen yasaklamış durumda, kimisi bayramdan bayrama, kimisiyse hiç yemeyin diyorlar vs.
Hasılı ne yersek yiyelim bir canlıya zarar veriyoruz..

Tasavvufta; "Bir insan önce (cenin) kanla beslenir, kandan kesilince (bebek) sütle beslenir, sütten kesilince (çocuk) lokma ile beslenir, lokmadan kesilince de lokman (ruh) kesilir." diye bir söyleyiş vardır.

Galiba en güzeli buda, bu nasıl olacak o meçhul.

Neyse, en kalabalık haşerat topluluğu olarak, doğaya zarar vermeye devam...

--- 0 ---

BİR BİTKİNİN RÜYASIYIM.

Bir bitkinin yabanıyım, bir o kadar kendimden uzakta.
Bir o kadar da yakınmışım, sürekli bitkilerle temasta.
Konuşmasalar bile, bizlere sessizce haykırıyorlarmış.
Sessizlik duyulmaz ki demeyin, hissedilir edebiyatla.

Bir bitkinin katiliyim, kendi eliyle kendini öldüren.
Olmadı üstüne basıp, ardına bakmaz öylece giden.
Var mı kendinden olanı yiyerek, mutlu ömür süren.
Heyhat! ne derin bir uyku, uyansa bile rüya gören.

Bir bitkinin bedeniyim, başka biri oldum rüyamda.
Korkulardan kaçıp, koştum caddelerde sokaklarda.
Dalıp gitmişim, kaybolunca bir de kalın kitaplarda.
Bulana aşk olsun, aranıp durdum aklımın yollarında.

Bir bitkinin sevinciyim, neşeler içindeydim çocukken.
Ne olduğumu unuttum, çok tokatlar yedim büyürken.
İnsana evrilirdikçe, acı ne tatlı ne, onu çok bilmeden.
Yıllar geçti gitti, yorgun gözlerle maziyi seyrederken.

Bir bitkinin tebessümüyüm, buseleriydi yüze konan.
Bahar tomurcuk demekti, mis gibiydi toprak kokan.
Her şey tarifle olmaz, tarifle duygular anlaşılmaz.
Mesele doğa gibi olmakta. Ol doğa değilsen korkan.

Bir bitkinin tecrübesiyim, cehlimi öğrendim eh işte.
En büyük kitapmış hayat, öncesini bileydim ah işte.
Belki de böyle olması gerektiği için, bu böyle oldu.
Olmayacak olan olmamış, o da böyle olmuş be işte.

Bir bitkinin hayranıyım, hayretle temaşa eyleyen.
Mistik nameler eşliğinde, mûsiki ziyafeti dinleyen.
Ne görsem o benim, ne duysam ondan ayrı değilim.
Ne tuhaf ama! Kendini bunlardan uzakta eyleyen.

Bir bitkinin ruhuyum, onun adına onunla gezen tozan.
Onun eliyim gözüyüm, onunla birlikte konuşan duyan.
Yalnız değilim, milyarlarla beraber duyguyu paylaşan.
Nefesim bile nefesidir, odur beni böylesine çoşturan.

Bir bitkinin aşkıyım, maşukutur bunu şiirsele döken.
Şairin aklı şaştı gitti, duygudur kağıt üstüne çöken.
Artık hiçlik denen şeyde kalmadı, geldiği yere gitti.
Ölüm dahi yokluk değil, bülbüldür yolların da öten.

Bir bitkinin kalemiyim, sanki yaz dedi bende yazdım.
Ben bende değilem, bencileyin buncağız nasıl yazdım.
Anlamadım olay ne? bu anlamadığıma da takılmadım.
Duygular boşandı, yağmurlar altında ıslanıp yazdım.

Bir bitkinin toprağıyım, ondan gelip ona gitmece.
Ondan gayrı değilim, sitemli sözü kinaye etmece.
Çok şeyler yazılıp söylendi ama böylesi yazılmadı.
Bir rüya yansımasıyım, sır değil nede zor bilmece.

Bir bitkinin rüyasıyım, maceradır bu yaşananlar.
Kimlik bunalımları, kişilik kayıplarıdır yazılanlar.
Bitkilerde kendinden öncesinin masum rüyasıdır.
Gittiği yeri bilir, geldiği yere bakınca anlayanlar.


♥ ♥ ♥ ♥

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ruhun tekamülü bedenleşme,
Bedenin tekamülü de doğalaşmadır!


Copyright 2008 - 2024 🇹🇷 @Felasife | Site haritası

Mal sahibi, Mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi!

Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı