Denenmemişliğin ardına bakmaca, düşünülmeyenin peşinden koşmaca !...
Arayış yollarında ruhunu kaybedip, sisler ülkesinde kaybolanı aramaca !...

İkiliği yok etmek - Vahdet-i Vücut

Üzerinde çok şey yazılmış, çizilmiş İbn-i Arabi ilede zirveye çıkmış, anlam bulmuş ve onun hakkında ölüm fermanını çıkartacak ve bunu uygulatacak kadar okları üzerine çekmiş, ne tarafa çekilse o tarafa gidecek kadarda nazik bir kavramdır, Vahdet-i Vücut...

Nazik diyorum çünkü, doğru anlaşılmadığı taktirde, kişiyi tamamen başka bir yöne götürecek kadar hassas bir mevzudur Vahdet-i Vücut...

Aslında Vahdet-i Vücut okuyarak, tahsil edilerek anlaşılacak bir kavram değildir, tasavvufi ağızla bu konuda kişinin keşfi deneyimi, gözlemi yoksa, aslada anlaşılacak bir kavram değildir.
Zira Vahdet-i Vücut yaşayan bir kavram olup ve tasavvufun HÂL dediği olayla deneyimlenmesi gerekir ki kişi bunu bizzat yaşaya, yoksa yaşamadan hakkında ki bilgi anca KİTABİ bir bilgi olur ki kitabi bilgi tasavvufi açıdan muteber bir bilgi değildir.
Kitabi bilgiler hiç bir zaman doğru sonuçlara götürmeyecektir, bu tasavvufi açıdan böyledir.

Vahdet-i Vücut kitaplara bakınca ikiliğin yok edilmesi ve geriye kalan şeyinse Vahdet-i Vücut diye anılması olarak geçer kısaca.

ve bu ikilik dediğimiz şeyde güyâ Kul ve Allah'tır.
Burada kulu yani insanı devreden çıkartınca, yani ikiden biri gidince bu birliktir, vahdettir.
Hatta Yunus 'un "Sen çekil aradan, kalır seni yaratan" dediği gibi anlaşılır ki bu anlayışa göre Vahdet-i Vücut kulun aradan çekilmesidir.

İşte tüm hatalar burada başlar...

Kul ve Allah, bu ikisi, ikilik anlamına gelmez.
Kul - bilinendir.
Allah - bilinmeyendir.

Bunlar bir birlerine ne denk nede bir birlerini tamamlayan yapılarda değildir.
Yani ortada ikilik denen şey kafadan yoktur.
Dolayısıyla kulu aradan çıkartsanız bile, bu ikiliği bir etmek veya yok etmek anlamına gelmez, bu sadece bir HAYALDİR.
Öyle olacağının zannedilmesinin tahmininden başka bir şey değildir.

Bu tıpkı "Sevgi Tanrıdır" veya "Tanrı sevgidir" demek gibi, sevgiye tam ulaşıldıkça Tanrıya ulaşılacağının söylemidir ki buda HAYALDİR.

Burada sevgi insanlar açısından bilinen bir şeydir, çünkü o insani bir duygudur ve insanlar bunu kullanırlar yani sevgiyi iyi bilirler ama Tanrı bilinen değildir, dolayısıyla Tanrıyı bilmezler, anca iman ederler ki imanda bilmek anlamına asla gelmez.

İkilik olayına geri dönersek, Kul ve Tanrıdan ikilik olmaz dedik ama dindar kafa kendince her şeyi Tanrıya göre ölçtüğü biçtiği için, Vahdet-i Vücut'u Tanrı ile özdeşleştiğini sanmıştır.
O yüzden ikiliği yok etmek değilde, ikiyi bir etmek olarak algılamışlardır.
İman ve İnkar, işte bu ikiliktir.
Hem bir birine zıt, hemde denk güçlerdir.
Gece gündüz, kadın erkek, acı tatlı vs.ler gibide anlayabiliriz.
Yani İKİLİĞİN oluşması için, İKİLİĞİ oluşturan şeylerin, İKİSİNİNDE bilinmesi, ve denk güçler olması gerekir ki bu İKİLİK olsun.
Örn. Ruh ve Nefs gibi iki bilinmeyende bu noktada olur, neticede ikiside bilinmeyendir, yani uygundur.
Ama her halükârda Kul ve Allah'tan zaten ikilik olmaz, bu ne birbirine zıt, nede denk güçlerdir.

Gelelim ikiliğin yok edilmesi olayına, bu nasıl olacaktır.
veya İman ve İnkar nasıl yok edilebilir ki sorusuna.
İman ve İnkarın yok edilmesi için, evvela İÇSELDE İmanın da inkarında önce TAM oluşması lazımdır ki ; o İman iman, İnkarda inkarda olsun.

Hatta öyleki bu yazılanları İman yada İnkar edecek kadar SAĞLAM İman yada inkar olması lazımdır ki inkar edildikçe geride acaba/şüphe kalmasın.
Diğer türlü lafta İman/İnkar veya suya sabuna dokunmadan İman/İnkar mevzuya bahis değildir.

Yani burada yazılanları İnkar edemiyorsanız ; ne İmanınız iman, nede inkarınız inkardır.
Özetle uç seviyede İman/İnkar olması lazımdır yani.
Kısaca burada yazılanları İNKAR ediyorsanız, DOĞRU yoldasınızdır, lakin yolun sonuna daha vardır.
Bu ne kadar kulağa tuhaf gelsede böyledir.
Yok etmiyorsanız henüz o yola girmemişsiniz demektir.

İmanda İnkarda...
Önce inşâ etmek, sonrada imhâ etmek, sonra tekrar inşâ etmek ve gene imhâ etmek.
Sonrada her ikisinide imhâ etmektir.
Yani bir nevi intihar, yani kişinin kendini ret, yani batini ölüm, yani gönüllü ölmek.
Terk-i Dünya, Terk-i Ukbâ, Terk-i Terk.
İman yada İnkar, her ikiside bu hayatın kişiler açısından tadıdır, tuzudur, yaşadıklarını hissettiren, onları sosyalleştiren, bilgi sahibi, makam sahibi yapan, en büyük macerasıdır, amacıdır.
Her doğan insanda illa bunlardan biriyle yoluna devam eder, birinden çıksa dahi diğerine geçer ki buna adeta mecbur bırakılırlar.
İman vede İnkar temelde İnsan eli değmiş, insan emeği ve çabalarıyla, herkesin birer tuğla koyduğu sanal yapılar olup, asla vazgeçilemezler değildirler.
Nihayetinde insan ürünüdürler, ötesi değildir.

Vahdet-i Vücut'ta işte bu vazgeçmenin sonucunda ortaya çıkan olayın genel adıdır.

Tabi bu konuda daha çok şeyler söylenebilir ama bu yazıyı Vahdet-i Vücut denilen şeyin sadece dini bir kavram olmadığını, içinde inkarıda barındıran, bir kavram olduğunu, vurgulamak için yazdım.
Neticede tasavvuf denen şey, hayata bütün olarak bakar ve bu bütünün içindeki şey'leri kullanır, olayı budur.
Diğer türlüsü ikiden birini seçerek, ikiliği ayakta tutan olurlardı ki, bu yolun yolcularıda İKİLİĞİ beslerlerdi.

Lakin bu böyle hiç olmadı, olmayacakta, tarihler yazmadı, yazamayacakta, çünkü aksi olmayacak.
Bu yol her zaman garipsenecektir ve yolcularıda her daim bir garip kalacaktır bencileyin.

Sevgiler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ruhun tekamülü bedenleşme,
Bedenin tekamülü de doğalaşmadır!


Copyright 2008 - 2024 🇹🇷 @Felasife | Site haritası

Mal sahibi, Mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi!

Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı