Denenmemişliğin ardına bakmaca, düşünülmeyenin peşinden koşmaca !...
Arayış yollarında ruhunu kaybedip, sisler ülkesinde kaybolanı aramaca !...

Cehalet bâki kalır!

İnsan her ne kadar kendini öğrenmeye programlasa da, en temelde ki cehaleti asla değişmez, çünkü temeli cehalet olanın, aslı cehalet demektir.
İnsan o kadar şey tahsil edince, öğrenince cehaleti bâki kalmaz diye düşünebilir.
Yo hayır, kalır!

Bu ta doğumundan başlayan bir hikayedir, bu aşamalardan herkes geçer ve günün birinde bir şeyler öğrenmesi, bunu değiştirmez. Cehalet hiç bir zaman değişmez, yok olmaz. Cehalet sadece VİZYON değiştirir. Biçim değiştirir, İnsanla birlikte o da gelişir, İnsanın kendini büyülediği bir illüzyondur bu.
Süslü dünyanın parıltılı bilgi ışıkları cezbedicidir, bu cezbeye kapılanın kendini büyülemesi de kaçınılmazdır.

İnsan bir takım sorulara cevaplar aradıkça ve bazı cevapları buldukça, cehaletin artık değiştiğini, yerini bilgiye/bilmeye bıraktığını zanneder. Zan ise kesin bilgi olmadığı gibi, aldatıcı da olur bir yandan.

Burada ki konuda olduğu gibi, geçmişte ki mitolojik Tanrı anlayışları, kölelikler kalkmadığı, sadece VİZYON değiştirdiği gibi, cehalette aynen öyle VİZYON değiştirir.
VİZYONİK TAKLA her zaman geçerlidir, çünkü o her zamana mükemmel bir UYUM sağlar. VİZYONİK TAKLA ile cehalet değişmemiş, yok olmamış, aksine o da gelişmiştir, gelişim göstermiştir.
İnsanlarla birlikte gelişen yegane şey cehalettir!
Bu imkansız bir bilgi gibi mi geldi?
Devam edelim öyleyse...
Eskinin tekerlekleri ile şimdikilerin arasında ne fark var? Fark gelişmişliktir!
Çataldan bıçaktan tabaklara, oturulan evlerden yapılan işlere, hayatın pek çok alanına değişim gibi görülen şeylerin hepsi, bir GELİŞMİŞLİK olarak çıkar karşımıza. Yani hiç biri aslında yok olmamış, sadece ÇAĞA göre gelişmiştir.

Müzelerde ki tabak çanaklar, alet edevatların hiç biri boşa değildir, hiç onları hissetmeye çalıştınız mı? Bugüne göre değerlendirdiniz mi?
İnsanlık olarak o günde de bu günde de, çok farklı bir şey yapmıyoruz aslında, aynı şeyleri farklı bir VİZYON altında yapıyoruz.
Aslolan şeylerin hepsi bire bir aynı görünüm de kalmaz, bizle paralel onlarda gelişir.
Çünkü bizde hayat evrelerimizde bire bir aynı değildik, sürekli gelişim gösterdikçe değiştik, değiştikçe de geliştik.

Aynı bunlar gibi cehalette ÇAĞLARA göre İNSANLA birlikte gelişen bir şeydir. Her çağın kendine göre cehaleti olur, tabi burada cehalet insanın dışında değil, içinde olduğu için, o hiç bir zaman YOK olmaz.
Şekli değişebilir, görünümü değişebilir, ismi değişebilir, lakin TEMEL asla değişmez, onu değişmiş gibi görmemiz bir aldanmacadır, çünkü sizle birlikte o da GELİŞMİŞTİR aynı kalmamıştır.
Fiziksel olarak siz nasıl gelişim gösteriyorsanız, cehalette o derece gelişim gösterir.
Onun yok olmuş gibi görünmesi bile, cehaletten kaynaklıdır. Cehalet ölmez, yok olmaz.

Bunun bilincinde olan insan, cahil olduğunu bilir, bilmediğini bilen bu demektir.
Bunun bilincinde olmayan insanda, kendinin cahil olduğunu unutur, alim olduğunu hisseder ve kendini bilen zanneder, artık cahilliği kendine kondurmaz bile, bu ise bilmediğini bilmeyen demektir.
Cahil bilmez, bilmediğini de bilmez dedikleri tam da budur. Kast edilen okuyan cahildir, yoksa hiç bir bilgisi olmayan, iddia sahibi de olmaz, olamaz.

CAHİL olmak kötü değildir, suç değilir, aşağılanma değildir, durum TESPİTİDİR sadece, zira insanın aslı budur ve aslı bu olduğu için, cehalet insandan ayrı olmaz ve eğreti de durmaz, ama BİLEN insan görünümün de olmak, insana kendini iyi hissettirsede, havası olsada, işte bu o insan da eğreti durur.
Cahil olduğunu bilmeyen insan, bilgiyi yanlış öğrenmiştir. Onu yanlış anlamıştır, Bilmek bu değildir.
Bilmek, bilmediğini bilmektir, o da cehaletini bilmektir. Cehaletini bilmeyen, kendini bilen olamaz.
Bir insanın kendine dair bilip bilebileceği, yegâne bilgi, cehaletini bilmektir. Ötesi yoktur.
Yunus'un dediği "Sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır"
Kendini bilmeyen, cahil olduğunun bilincine ermeyen, niye okur ki?
Okuyarak kişi kendinden anca uzaklaşır, böyle bir okuyarak öğrenme çeşiti yoktur. Dinler, Bilimler bile bu noktada birer meslektirler, size sizi öğreteceğiz deseler bile, anca sizi sizden daha da uzaklaştırırlar. Neticede onlarda sizden kendine iman etmenizi isterler ve onlara iman ederken, bir yandan da kendinizi bulamazsınız.

Okumakla insan kendini bilemez, zaten bilemediğini de dünya binlerce yıldır ispat etmiştir!
Okumadan bilir ki ama okumamakta medeniyetlerce büyük suç sayılmıştır.


İnsan okuyarak anca kendini kandırmıştır, süslü dünyanın illüzyonlarına aldanmıştır, çünkü kitaplar insanlara CEHALETİN kötü bir şey olduğunu ballandıra ballandıra anlatırlar, o yüzden de insanlar kötü bir şey olmak yerine, iyi bir şey olayım derken, daldığı kitaplar arasında bir şeyi kaybederler, kendilerini kaybederler!

Kendini kaybedende cehaletini unutur, çünkü kendi çok zamanlar önce, kitaplar arasında kaybolmuştur, kaybolduğu içinde kendine ulaşamaz, ulaşamayınca da CAHİL olduğunu bilemez.
Neticede insanların ZAAFLARI vardır, güçten ihtirasa, cinsellikten açlığa, vefasızlıktan hayırsızlığa, sağlıktan unutmaya kadar pek çok alanda ZAAF gösterirler. bu ZAAFİYETİN etkisiyle de çokları kendi karanlıkları içinde kaybolurlar, lakin başkalarına da yol tarif etmekten de vaz geçmezler.
İnsan aciz bir varlıktır, güçsüzdür, zayıftır, öyle kitapların dediği gibi "Mükemmel, çok güçlü bir varlık değildir" belkide doğada en güçsüz bebekliği geçirirler, başkaları olmadan hayatta 1 gün kalması bile mümkün değildir, ne zaman ki kendi ayakları üstünde durur, kişilik dizayn eder, tahsiller eder, "güç bende artık" demeye başlar, bu insan artık çevresine de zarar vermeye başlar. Kalp kırmaktan, kusur aramaya, kendini dev aynasından görmekten, her şeyleri bilme edalarına, bam başka bir canlı oluverir çıkar o bebek!

Neye el atsa zarardır artık, dine atsa, bilime atsa neye atarsa atsın, zarardır, Bilim diyerek doğanın ayarlarıyla oynar, zarardır... Din diye insanların inançlarıyla oynar, zarardır... Ve bunu da iyi bir şey adı altıda yapar ki kötü niyet olmadan bile bu böyledir. Kötü niyeti hiç söylemeye gerek yoktur.
Oysa ki bir bilse! bebeklikten başlayan acizlik hâlâ devam eder, VİZYONİK TAKLA burada da devrededir, zengin olsa işçiye, siyasetçi olsa halka, komutan olsa askere muhtaçlık devam eder gider. Yani gelişen insanla birlikte ACİZLİKLERDE gelişir. O da yerinde saymaz.

O büyümüş bebek hâlâ başkalarına muhtaçtır! Çünkü o hâlâ kocaman da olsa bir bebektir!
İnsan gelişim göstermiş kocaman bir bebektir, bu değişmez... Onun kocaman olması, bilgilerle donatılması, saçının sakalının uzaması o bebişten koptuğu anlamına gelmez, bilakis o bebişin YENİ bir VİZYONU anlamına gelir.
Bu inanılmaz mı geldi!
Şöyle düşünün, bir bebiş yarınını bilmez, ölümden sonrası var mı yok mu bilmez, Tanrı var mı yok mu bilmez. Kısacası yarınlara ait olan hiç bir şeyi bilmez,, o büyüyen insan da ne öğrenirse öğrensin, yarınını gene bilmez. Mümkün değil çünkü, anca biliyorum der iddia eder, böyle zanneder, tahminler de bulunur ama bu gerçeği değiştirmez.
Bebişten tek farkı, bilgi olarak, artık o isimleri bilmesidir ve tabi ki hayal gücü de vardır artık.
Dünyanın yarınlara ait bilgisi isimler ve hayal gücü üzerindendir, ötesini KİMSE bilemez. Lakin kavgalarda hep bu yönde olur.
Bebek bilmiyordu yarınları, kocaman insanda bilmiyor!

Burada ki büyümek bir nevi illüzyondur, büyüyen bir şey yoktur esasında dedik, lakin dediğimiz gibi ZAAFİYETLER de bizle beraber gelişerek devam eder gider. Bunda bir inanılmazlık yok, sadece kendimizi şimdiye endekslediğimizden böyle oluyor, oysa geçmişten hiç bir zaman kopamayız, o durur oralarda bir yerlerde.
Aradığımız şey bu olabilir mi? ya da bu duygu?
Arayışta olan insan neticede sahip olduğu bir şeyi kaybetmiş demektir ki bulduğunda onu tanısın, diğer türlü bilmediğimiz bir şeyi bulsakta onu nasıl tanıyacağız?

Bu zaafiyet olayına Kim bilir belkide "Zaafiyet teorisi" demek gerekir, ya da "Zaafiyet döngüsü" adının çok bir önemi yok.
Kendini güçlü zanneden insanın, zaaflarını örtme telaşının adıdır, Zaafiyet teorisi !...

"Zaafiyet teorileri"
Döner durur etrafımızda.

En büyük zaafiyette bilgiye, bilmeye olan açlıktır. En çok baş döndüren, yan etkisi olan budur.
Bilginin bedeli vardır, her bilgi huzurunuzdan çalar ve sizi o bebişten bir adım daha uzaklaştırır.
Bilgiye olan açlık, öyle bir noktaya gelir ki o da artık doyumsuzluk denilen bir döngüye girer, bu döngü zaten zaaflar ile buraya gelmiştir ve zaaflar ilede iyice güçlenerek dönmeye devam eder.
Diğer güç, para, siyaset vs.lere hiç girmiyorum, bunları zaten yazmaya bile gerek yok. Lakin bilme olayı hakikaten çok ayrı bir mesele.
Anneden süt emen çocuk nasıl ki sütten kesiliyor, bilgi ile doyan kişide bir gün bu bilgiden kesilmelidir.
Bilgi yetişkin insanın sütüdür !...
Belki bu bilgiden kesilen, süte gerek kalmadığı için büyümüş olarak addedilebilir !...
Son olarak, bunca şey yazıpta iki kelamda kendimden örneklemezsem olmaz, neticede Cahil olduğumu biliyorum, zira yarınlar kavramı üstünde kimseyle tartışmam bile anlamlı değil, çünkü yarınımı hakikaten bilmiyorum, ölümden sonrası var mı yok mu bilmiyorum, Tanrı var mı yok mu, onu hele hiç bilmiyorum. Bilmediğim şeyi niye tartışayım ki? Zaten bu kadar bilinmez beni bilen de yapmıyor anca cehaletimin farkına vardırıyor, o yüzden bu yazdığım şeyler bilinmez şeyler değil, anca unutulmuş şeyler olabilir ki o da insanlar cehaletini unutalı çok zaman olduğu içindir.
Tabi unutulan bir şeyi her zaman hatırlamak seçeneğimiz vardır, ne kadar unutsakta YAŞANMIŞLIK ayrıdır, o çok kolay unutulmaz.

Bilen bir insandan, her zaman 1 farkım vardır o da yalnızca cahilliğimdir, bilen cahilliğini unutmuştur, işine gelmez vs. ama ben unutamam, insanın yarını olmayınca hep şimdide kalıyor ve şimdide de cahilliğim hep karşımda duruyor.
Neticede ilk okul mezunu o da 6 senede bitiren, diploması bile olmayanın, kafadan zaten bilen pozisyonun da kocaman bir delik oluşuyor. Gerçi bu çok problem değil karşımda ki insan bunu hissetmez bile.
Peki bu kadar şey nasıl yazılıyor denince, derim ki, cehaleti kabullenmek onu bilmenin ilk adımıdır, bu bir bilgidir, bu kabullenme, ya da kanıksama demeliyim zamanla bir bilgi oluşturuyor.

Delilik aklın kullanılmayan diğer yarısı olduğu gibi, cehalette bilginin kullanılmayan öteki yarısıdır!

Zaten yazdıklarım aslında bilinmeyene dair şeyler değildir, insana dair şeylerdir ve insan denilen şeyde aslı cehalet olunca, o bir farkım ile bu şeyleri yazmak zor değildir.
Elbette hayallerim, düşündüklerim var ama onlar adı üstünde hayallerim, bunlar gerçek diye bir iddiam yok, olmazda, zira kendime bile bunları kanıtlamaya çalışmam ki başkasına asla yapmam, cehalet zaten böyle bir şey birazda, o büyümeyen bebek gibi yani, her gün kendine bir oyuncak bulmak ve onunla bir süre oynadıktan sonra atmak. Onun doğru veya yanlış olmasının bir önemi yok, önemli olan olması bu yeterli.

Bugünkü oyuncağım buydu, "Cehalet bâki kalır!"
Yarın bana ne getirir bilmem.
Dostlukların da bâki kalması dileğiyle.
--- 0 ---



Öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir
Ben kimem sâki olan kimdir mey-i sahbâ nedir

Öyle başım hoş ki, anlamıyorum dünya nedir

Ben kimim? saki kim? şarap nedir?

Gerçi cânândan dil-i şeydâ için kâm isterem
Sorsa cânan bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedir
Sevgiliden mutluluk, zevk istiyorum tertemiz bir haykırış ile
Gerçi sevgili sorsa bu kalbi yakarışımın zevki nedir diye, bilmiyorum?

Vasldan çün âşıkı müstağni eyler bir visâl
Âşıka ma'şûkdan her dem bu istiğnâ nedir
Kavuşmaktan maksat aşık için bir vuslat ise yeten
Aşıka, sevgiliden bu sürekli istememezlik neden?

Hikmet-i dünyâ vü mâfîhâ bilen ârif değil
Ârif oldur bilmeye dünyâ vü mâfîhâ nedir
Dünya hikmetini ve ahreti bilen arif değildir
Arif dünya ve ahreti bilmeyendir

Âh u feryâdın Fuzûli incidiptir âlemi
Ger belâ-yı aşk ile hoşnûd isen gavgâ nedir
Bu ağlaman,sızlaman Ey Fuzuli incitmektedir alemi
Eğer bu aşk belası ile hoşnutsan, kavgan nedir?

FUZÛLİ

--- 0 ---

ANLAMIYORUM !...

Sanki insan her şeyi anlayacak diye bir kanun mu var? Anlamıyorum deyip, bunu niye problem eder ki?

Anlamıyorsan anlamıyorsundur, bu bir sorun değildir ki?
Bu sensin, benim, hepimiziz.
Anla!
Bizler her şeyi anlamayız.

Böyle bir kanun, yasa, töre, öğreti yok.

Birbirlerimizi bile anlamayız, zira kendimizi anlamadık ki?
Kendini anlamayan bir başkasını, söylemlerini nasıl anlar!

Geriye doğru dönüp bak, hayatında kaç şeyi anladın ki?
Cinsiyetin niye böyle olmuş, anladın mı?
Anlamadın!

Irkın niye böyle olmuş, anladın mı?
Anlamadın!

Uzunluk kısalık, zayıflık şişmanlık, saçından, cildine rengine, kendini anladın mı?
Anlamadın!

Daha pek çok şey var, yazmaya gerek yok, onları anladın mı?
Anlamadın!
Anlamadığın/anlamadığımız bunca şey varken, birinin söylediğini anlamadın diye, ona yüklenmekte ne ola ki?

Sorulara mı cevaplar buldun? Yoksa o cevaplara mı soru uydurdun?
> Seni anlamıyorum!
< Kendini anlıyor musun?
İnsan'ın her şeyi anlaması diye bir şey yok (keşke olsaydı bir birimizi anlardık) ya ne var, anlamamak var!

İnsan önce anlamadığını anlayacak!
Cahilliğini anlayacak!

Çünkü o hep bâki kalacak!

İnsan'ın anladığı şeyler bile esasında, bu ANLAMADIĞINI KAMUFLEDİR. Alta cehalet kuzu kuzu yatar.

Biri değişik bir şey söyledi ve sen anlamıyor musun?
Bundan NORMAL bir şey yok ki, bu SENSİN.

Anlamadığını anladığın gün, yani onu kabullendiğin gün, işin şekli değişir.

Zaten "anlamak" daha önce bildiğin bilgi ile pişti olacak ki bunu anlayasın. Esprisi budur anlamanın. Bu ise gelişim değildir, yerinde saymaktır.
Yani sen anca daha önce bildiğin bilgiyi anlayabilirsin.
Yani Yeni bilgi aramıyorsun, eskiyi arıyorsun, onu kıstas alıyorsun.

Bu başka değişlede bu EGO TATMİDİR, zira Ego daha önce bildiği şeyi anlar, "anladığını anlar" Neyin eğitimini almışsa, ne olmuşsa, bunu görmek onu mutlu eder. Anlamak denen şeyin altında bu Ego yatar.

Gelişmek mi istiyorsun, anlamadığının şeylere itiraz etme, kabulde etme ama kabullenici de bir yol tut. Bu sağlıklı GELİŞİM için en idealidir.

Adam anlamıyorum diyor, bir de itiraz ediyor. (!)
Bilmediğin şeyi nasıl anlayacaksın ki, helede ona itiraz edersen, bu onu hiç anlamayacaksın demektir.

Olay "anlamamanın" meltemlerine kendini bırakmakta, o sakin sakin Ego kıyılarına vururken, bundan da haz alabilmekte.
Anlamıyorum!
Ne güzel!

Yargı yok!
İnfaz yok!

En güzeli ortada bir sorun yok!
NÖTR olmuş her duygu.
Kabulleniş nötr 'dür zaten.

Anlamamanın muğlaklığında NEFES almaya çalış!
Anlamak için ilk adımlar, ilk düşüncelerdir bunlar.
Zaten anladığımız her şeyi, ilk etapta anlıyor muyduk?
Asla!

Öyleyse anlamamak, anlamanın da ilk adımlarıdır, anlayamıyorsakta bu illada anlayacağımız anlamında değildir.
İnsan budur, o her şeyi anlamaz.
Cehalet aslı, anlamak elbisesidir.*

* Elbise; süs, aksesuar, örtü

Sevgiler saygılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ruhun tekamülü bedenleşme,
Bedenin tekamülü de doğalaşmadır!


Copyright 2008 - 2024 🇹🇷 @Felasife | Site haritası

Mal sahibi, Mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi!

Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı