Denenmemişliğin ardına bakmaca, düşünülmeyenin peşinden koşmaca !...
Arayış yollarında ruhunu kaybedip, sisler ülkesinde kaybolanı aramaca !...

Ahseni Takvim ve Evrim

İslam dini ve Evrimin karşı karşıya gelmesinde ki en büyük sebeplerden biri bu "Ahseni Takvim" meselesidir. Yani "İnsanın en güzel bir biçimde" yaratılma meselesidir.
Zira inançlı biri doğal olarak "En güzel bir biçimde yaratıldık" ayetinden yola çıkarak, insanın bir hayvandan, bitkiden, maddelerden oluşabileceğini haflası almıyor ve karşı çıkıyor.
Helede "Eşref-i Mâhlûk" olan insanın, nasıl hayvandan, bitkiden türeyebilir diye itirazlarını sıralıyorlar.

Ee! haksız da sayılmazlar, en güzel sûrette olan bir şey, nasıl bir maymun gibi çirkin bir şeyden meydana gelebilir? Allah zaten ol deyince olmuyor mu? nereden çıktı bu saçma Evrim! diyorlar.

Evvela "Eşref-i Mâhlûk" Kuranî bir tabir bile değil, bu sadece insanların kafalarında olan, temelsiz zoraki bir hayal, Kuranda bile olmayan bir tabir, bunu geçiyorum.

Güzeller güzeli "Ahseni Takvim" e bakalım, güzel olan neymiş.

Lekad halaknâl insâne fî ahseni takvîm. »»»Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.  [Tin 4]
Kuranmeali.org ta ki bütün çeviriler (1 tanesi hariç) bu anlamda veriyorlar. Yani müfessirlerin hepside bundan çok eminler.

Lekad halaknâl insâne »»» Biz insanı yarattık ...
fi »»» İçinde
Tüm çevirilerde bunu ısrarla kullanmıyorlar, Arapçayı çok bilmeyede gerek yok "fi" içinde demek, lakin yaptıkları çevirilerde "fi" 'yi yok ediyorlar. Orijinalde "fi" var oysa.
"Biz insanı en güzel biçimin içinde yarattık" dense, tuhaf bir cümle oluyor, o yüzden "fi" 'yi kaldırıyorlar anlâmın içinden.

Devam ediyoruz... Peki neyin içinde?

ahseni takvîm »»» En güzel takvim.
fî ahseni takvîm »»» En güzel takvim içinde.

Takvim kelimesi Türkçe'de de olan bir kelime. Takvim de ne dersek?
Googleye bakın, ne anlama geliyorsa onu kullanın, zamanla alakalı olacaktır çünkü, hiç fark etmez.
Takvim: Zamanı yıllara, aylara, haftalara ve günlere ayıran yöntem, süreç, çizelge vb.

Peki insan takvim içerisinde yaratılabilir mi?
Ya da takvim içerisinde yaratılıyorsa anlâm nasıl olur?

Şimdi burada takvim'e "yöntem/çizelge" gibi mi demeliyiz, yoksa "biçim/sûret" mi demeliyiz?
Müfessirler biçim/sûret diyor takvime. İyide Arapça da sûret belli, sûret denmemiş ki takvim denmiş. Sûret nereden çıktı?

O zaman bu şöyle olmaz mı?
Biz insanı ahseni takvim içinde yarattık.
Biraz daha Türkçeleştirelim.
Biz insanı en güzel bir takvim içinde yarattık. 
Ya da takvimi de tamamen TR yaparak verelim.
Biz insanı en güzel bir süreç/zaman içinde yarattık.

ZATEN en güzel olan, İNSAN DEĞİL, (ah müfessirler ah!) en güzel olan süreç (TAKVİM) tir.
İNSANI NEREDEN ÇIKARTTINIZ !...
İnsanın ne olduğunu devamında söylüyor kuran, en güzel olana bu dener mi?

Summe radednâhu esfele sâfilîn »»» Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.

Esfele sâfilîn 'e atılanda TAKVİM değil zaten, atılan İNSAN !...
En güzel olan şeyi kuran en aşağılara atmıyor, insanı atıyor!

Pek çok yerde de insan için, hüsrandadır, ziyandadır, nankör vs. deniyor zaten. Yani ortada insana affedilecek bir güzellik yok, helede en güzel hiç yok.!!
İyi okuyun! iyi anlayın!

Bu ayeti ezbere okudukları için inananlar, kafaya koymuşlar bir kere, İnsan eşrefi mâhlûktur, o en güzel biçimde yaratılmıştır diye. Nihayetinde bu onun nefsini okşuyor, onu mest ediyor, o yüzden de Evrime karşı gelmek bile, adeta imanının meselesi oluyor.
İyide bu kurana iman bile değil ki bu başka bir şey!

Konuyu açmak için şöyle soralım, Kuranda ki Allah o zaman neyi en güzel yaratmış!
Öyleyâ madem insan değil kastedilen, o zaman ne? takvim/zamanın güzel olması da muğlak, zaman zamandır.
Takvim süreçtir, zamandır dedik, bunun anlamı ne?

Bunun anlâmı KADER 'dir, Kurana göre en güzel olan budur işte, KADER = TAKVİMDİR yani. Lakin bu inananların en zayıf olduğu da bir alandır. Adından başka detaylarını zerre bilmezler, hocalar bile tahminlerden ötesine geçemezler, tahminidir bilgileri, öyle olmasa takvime KADER kast ediliyor derdiler. Diyememelerinin sebebi KADER mevzusunu bilememeleridir.
Arabi'nin deyimiyle Kader meselesi "Ennadirunu nadirattır" yani nadirlerinde en nadiri bir durumdur.
Genede inanan için KADERE iman şartı vardır, zaten imanda içeriğini bilmekle mükellef kılmaz kişiyi, ismen bilmesi yeterdir. Melekleri mi görür mesela, yok, ismen bilmek yeterdir, kadere imanda tam böyledir.
Tabi Kuran devasa bir kitaptır, içinde bir dünya şey vardır, okuyanlar içinde kaybolur giderler.


OL DEYİNCE OLMAK!
Bu ayette Evrim karşıtların elinde ki kozlardandır, peki bu ayet nerede geçiyor. Bir kaç yerde var.

(Meryem), “Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?” dedi. Allah, “Öyle ama, Allah dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir” dedi. [Ali imran 47]

Şüphesiz Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi. [Ali imran 59]

Yani Adem topraktan yaratıldı, sonra ol deyince şipşak oluverdi. İlk anlaşılan bu.
Peki İsa neden yaratıldı?
Topraktan yaratıldı dersek, Kuran kendiyle RESMEN çelişir, zira Meryem'in nasıl hamile kaldığına + hamilelik aşamalarına kadar anlatan da gene Kurandır.
İsa topraktan olmadı, bir anneden doğdu, önce o anne hamile kaldı vs.

Devam...
Adem'in ve İsa'nın durumu aynıdır, ikisinin de babası yok, peki Adem'in annesi nerede?
Onunda annesi yok, İsa'nın var!
Kuran diyor bunu "yâ îsâbne meryeme", "ey Meryem oğlu Îsâ" demek.

Geriye tek ortak nokta kalıyor babasız oluşları.
Peki babasız oluşmak çok kolay bir şey mi?

İsa'nın oluşumunu kuran veriyor, bir anneden doğuyor, o annede nasıl biri, manastırda yaşayan bir rahibe, ebeveynleri tarafından ta çocukken manastıra vakfedilmiş biri.
Yani İsa birden bire oluşmuyor, bir manastırda adeta ruhânileşen bir kadından, yıllar süren inzivanın sonucunda oluşuyor, Meryem'in o hâle gelmesi için yıllar geçmesi gerek + Ruhul Kudus diye Cebrail'in yaklaşması da var + hamilelik aşamalarını veren gene kuran.

Kısacası İsa'nın ol deyince olması bile bir süreçte oluyor.
Demek ki ol deyince oluvermek, bir süreç işi.
Dikkat edilince bu çıkıyor ortaya, kafadakiler boşaltılırsa ol demek, anca ilk komut olarak alınabilir, gerisi zamana yayılan bir şeydir, süreçtir.

Adem'e gelelim, kuran nutfende, alaktan, balçıktan, sudan vb. bir sürü şeyden bahsediyor yaratılışta. Yani tek bir kalemden, tek bir kereden zaten bahsedilmiyor. Dedikya Kuran devasa bir kitap, bir sürü detay veriyor bu konuda.
Sadece çamurdan oluştuysa kuran bunları neden versinde kendiyle çelişsin. Demek ki hepsinin de yeri var.
Hasılı Adem de ol deyince zamana yayılan bir sürecin sonucu ortaya çıkıyor, bu süreçte bitkide olur, hayvanda olur, akabinde insan da olur. Olay süreçte çünkü.
Bunu araştıran bazı eski İslam ve Sufiler de zaten bu süreç meselesinden bir mantık çıkartmışlar. Evrim'in temellerini atanlar da zaten bunlarmış.

ZAMAN & SENKRON
Şimdide gelelim en önemli şeye, Zaman kavramına bakalım birde.

Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir. [Mearic 4]
Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde O’na yükselir. [Secde 5]

Mesela, elli bin yıl önce bir yıldız patlıyor, bizse ışığını yeni görüyoruz gibi bir şey bu, yani ortada birde ciddi zaman farkı var.
O yüzden farklı bir zaman boyutunda hemen olan bir şey, bizim zaman boyutunda, binlerce yıla ister istemez denk gelecektir.
Ya da tam tersi.
Burada geçen 1 gün, görünmeyen tarafta 50 bin yıla denk geliyorsa, veya 1000 yıla olay gene aynıdır, fark her zaman farktır. Kuranın bahsettiği zamanla, dünyada geçen zaman arasında "senkron" olayı var.

Kurana görede Cebrail kaç kere geldiğine göre, bir yerlerde binlerce milyonlarca yıl çoktan geçmiş demektir. Bunu hesap etmek zor değil, artık o geçen yer dünya mı? başka bir yer mi? onuda kişi kendi tahmin etsin, ama insan niyeyse kafasında ki hayali 5-10 bin yıla Adem'i şıkıştırmaya çalışıyor.
Oysa kuran ZAMAN/BOYUT olarak FARKLI bir dil kullanıyor, senkron sorunu var vs. DÜNYA zamanının kast edildiği bile meçhul.

7 uyurlarda (Ashabı Kehf) bile çok değişik bir hesaplama veriyor kuran.
Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler. [Kehf 25]

Nuh'ta da benzer durum var.
Andolsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında kaldı. [Ankebut 14]

Bu değişik bir hesaplama, İbni Arabi buna cevap veriyor ama bundan kaç kişi anlayabilir ki?
Onlar mağaralarında üç yüzyıl…kalmışlardır.
Ayın hareketlerine göre belirlenen türden üç yüzyıl kalmışlardır. Dolayısıyla her sene bir aya tekabül eder. Yani toplam yirmi beş sene kalmışlardır. Bu da uyanış ve teyakkuz süresidir. Buna ilaveten dokuz yıl.” Bu da hami süresidir. Ayette bir nükte gözetilmiştir.
Şöyle ki: Üç yüz ve dokuz seneveyaüç yüz dokuz sene şeklinde bir ifade kullanılmamıştır. Çünkü vahyin indiği dönemdesenekelimesi ayın devri için değil güneşin yıllık dönüş süresi için kullanılırdı. Böylece sayı önce mücmel ifade ediliyor, ardındanseneifadesiyle açıklanıyor. Çünkü bu ifade kullanılmasaydı, sayının temyizi ay gibi başka bir şey de olabileceği ihtimali doğardı. Sonra bu senelerin sayısının belli olmayıp müphem olduğu beyan ediliyor. 
Çünküsene olarak üç yüz ay kalmışlardır.denilseydi, dolayısıyla sayının toplamı yerinesene ifadesi kullanılsaydı, ifade sahih olurdu. Maksat da sayı olarak seneler, yani yirmi beş sene olurdu. Nitekim, hemen sonrasında yer alan şu ifade de bu sonucu teyit etmektedir:De ki: Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir.
[İbni Arabi - Tevilat]
Hasılı kuranda ki zaman olayı ve anlatımları zaten bir farklı, bunu kendi zaman algınızla değerlendirseniz yanılırsınız. Bu hesaba göre Nuh 80 yıl kadar yaşamış, Ashabı Kehfte mağarada 25 yıl kalmış.
Buradan ol deyinceyi de hemen anında olarak anlamak bile, insanların kuran dilini anlamadıklarını gösterir. Anlamamışlar bu kadar basit.

Anlamadığını kim kabul eder, işte bu zor!
Herkes Fahreddin Râzi değil! "30 yıldır hak ile iman ettiğim mesele, aksi delillerle çürütüldü, ona ağlıyorum" diyemez!
Hatayı fark etmek için bile ilim gerekir. O Râzi ki "Dinin sırrını bilici olsaydı, o Fahreddin olurdu!" bile denmiştir kendisi için, zamanının tüm ilimlerine sahipti.

Özetle Kuran'ın Evrim'le çelişmesi diye bir şey yok ama insanların anlamadan, dinlemeden, ezbere konuşmaları sonucu, sözde Kuran da bu yok diyerek Evrim'e şiddetle karşı çıkmaları, Kuran'ı anlamadıklarını gösterir.
Hayallerinde ki başka bir şeye iman ediyorlar, sıkıntı burada, bununda kuranla alakası da yoktur.

Öte yandan İslamın altın çağları denen çağlarda zaten Evrim'in temelleri olacak adımlarda atılmış, bazılarıda o aşamalardan bahsetmiş, o adamlarda müslümandı, şimdikiler onlardan daha fazla mı müslüman olduğunu iddia ediyorlar bilinmez ama onlarda süreçleri gözlemleyebilmişler, hayalde ki algıdan uzaklaşmaya çalışmışlar.

Tarihe de geçmişler, ötesi var mı?
Şimdikiler de tarihe geçiyor, evrimi reddederek!

Hayat denilen şey hayal değil ki, her türlü gözleme açık bir şey... Gerçek olan bu çünkü... HAYAT !...
Hayata bak ve onu anlamaya çalış, gözle, araştır, bunda yanlış bir şey yok, kitaplara dalmaya bile gerek yok.
Gözünü açan görür.

Lakin hayali bi "en güzelde sûrette yarattık" sözüyle bir şeylere karşı gelmek, kendine pay çıkartmak, neyin doğrusudur? Bu söz kulağa hoş gelebilir, ruhu okşayabilir, ama gerçekte bu değildir maalesef. Bu gerçeğe gözü kapatmaktır.

GERÇEK NEDİR!
Gerçek, bizler şehirlerin büyüsü altında kaybolmuş bir türüz, ve gittikçe de kaybolacağız. Gerçek budur!
Gerçeğimiz budur!
Hoş gerçi kaybolmanın dahası da olmazya, durumun vehameti için böyle dedim.

İster din olsun ister bilim olsun, EVRİM ikisi için de artık çok bir şey ifade etmiyor, bu da başka acı bir gerçek!
Nasıl ki bilimin içinde ki "bir avuç elit insan" bu işi savunuyorsa, büyük çoğunluğunu da EVRİM çok yanlış bir şey dercesine onu YOK etmeye çalışıyor. NOBELLER almak konusunda bir birleriyle yarışıyorlar.
İslam zaten asırlar öncesinde TERK etmiş Evrimi, Bilimde TERK etmiş, istisnalarda kaideyi bozmayacağına göre, bu insanlar o zaman neyin peşindeler.

Cevap belli, bu kafalarnın tek hedefi var!  Mükemmel insanı yaratmak!
İnsanlık sadece ve sadece buna odaklanmış.
İyide mükemmel insanı yaratacağız derken, gerçekleri bu kadar çiğnemek, hoyratça davramak, gerçeği yok saymanın neresi mükemmel!

Kör bir istilâ bu!
Gerçeğin istilâsı!

Son olarak benim bunları yazmam da bir şeyi değiştirmeyecek, herkes bildiğini okuyacak. Ön yargılar asla değişmeyecek. EVRİM kitaplarda ki bir bilgi olarak anılmaktan, bazende forum tartışmalarına meze olmaktan öteye geçemeyecek, zira insanlar uzun yaşamak istiyorlar, kısır olsa bile çocuk doğurmak, dahada doğurmak istiyorlar. Hastalıklardan da ölene kadar kurtulmak istiyorlar. 
Mikropsuz, bakterisiz, virüssüz, HİJYEN dolu bir dünya istiyorlar.
İstiyorlar da istiyorlar.

Şehirlerin lüksüne, konforuna, cazibesine alıştılar, bundan kimse vaz geçmek istemiyor!

Bu ARZ-TALEP öyle bir patlama yapmış durumda ki BİLİM tüm mesaisini artık buna harcıyor desek yanlış olmaz, böyle çünkü ve insanlarda bu yüzden top-yekün EVRİM 'e karşı çıkıyorlar.

EVRİM İNSANLARIN BEKLENTİLERİNİ KARŞILAMIYOR.

Her zaman "daha, daha, daha" diyen insan aklı, yaşamak konusunda da "dahasına" odaklandığı içindir ki,
BİR DOĞA İNLİYOR! göreni yok!

Ağzıyla EVRİM 'i savunan bile, bilinç altında buna karşı, bunun böyle olduğu görmek için, kâhin olmaya da gerek yok.

Görünen köy kılavuz istemez!

Sevgiler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ruhun tekamülü bedenleşme,
Bedenin tekamülü de doğalaşmadır!


Copyright 2008 - 2024 🇹🇷 @Felasife | Site haritası

Mal sahibi, Mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi!

Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı