Denenmemişliğin ardına bakmaca, düşünülmeyenin peşinden koşmaca !...
Arayış yollarında ruhunu kaybedip, sisler ülkesinde kaybolanı aramaca !...

Saf gerçek.

Gerçek nedir?
Gerçek, için de yalan olmayandır her şeydir diyebiliriz kısaca
Ama gelin görün ki günümüzde gerçek kavramı hiç te öyle değildir.
Günümüz de gerçek dediğimiz şeylerin için de bolca yalanlar karışmış durumdadır.
Hatta bazılarıysa tamamen yalanlarla yer değiştirmiş durumdadır ki işte bu gerçektir diye insanlara sunulmaktadır.

Saf gerçek ise insanların kolay kolay hazmedemeyeceği bilgilerle doludur.
Bu güneşe çıplak gözle bakmak gibi bir şeydir.
Saf gerçeklere de fazla bakamazsınız!!

Saf gerçek nedir?
Gerçeğin de safı mı olur diyeceksiniz, olur olur hemde pekte güzel olur.

Zira günümüzde ki her şey size gerçeği vaat etmektedir,

Bu reklâmlardan tutun da ideolojilere dinlere eğitim ve öğretimden sokakta ki simitçiye, el açıp dilenen dilenciye kadar geniş bir yelpazede,

herkes ve herşey ”size gerçeği vaat etmektedir.”

Ama sizin gerçeğiniz bu vaatlerin çok çok ama çok ötesindedir.

Pekâlâ sizin gerçeğiniz nerededir?
İçinizdedir.!!

Bu gerçeği nasıl mı ortaya çıkaracaksınız.!!

Cevap basittir aslında hiç kimsenin dediğine inanmayacaksınız!
Altın kural budur.
Hatta şu an benim bu yazdıklarıma bile inanmayacaksınız, çünkü sizin gerçeğiniz benim bu yazdıklarımın da ötesin de olabilir.
Zaten meselede şu ki bana niye inanacaksınız?
Aynı şekil başkalarına niye inanıyorsunuz!!!

Örneğin;
Bir yerlerden İstanbul’un varlığını duydunuz öğrendiniz ama hiç gitmediniz.
Ama biliyorsunuz ki İstanbul diye bir yer var(mış).
Sizde ki bu bilgi kitabi bir bilgidir-ki inanç dedikleri budur- görmediğiniz bir şeye inanmak.
Ama ne zaman ki İstanbul’a gittiniz gözlerinizle gördünüz sizin bilginiz artık kitabilikten çıkar.
Yani inançlıktan çıkar, artık kesin bilgiye dönüşür, Arapçada buna yâkin bilgi diyorlar yani şaşmaz kesin bilgi demek.

Altın kuralımızı biraz daha açarsak, Okuduğunuz kitaplar bilgi ve belgeler hep başkaları tarafından yazılmıştır.
Şimdi siz bunları okuyarak zihnizi başkalarına ait olan bilgilerle donatırsınız ki bu bile kendi gerçeğinizden iyice uzaklaşmanız demektir.
Şimdi bu bilgiler başkalarının bilgileridir, eğer onlar zihninizden söküp çıkarılsa, geriye ne kalır?

Bom-boş bir zihin kalmaz mı?
Hani siz çok bilgiliydiniz!!!


İçinizde ki size ait olan bilgi hiç bir kitapta yazmaz, hiç kimse tarafından söylenemez,
Çünkü o size özeldir, çünkü siz özelsinizdir.

Fakat çok özel olduğunuzu anlamanız için önce çok sıradan olduğunuzu anlamanız gerekiyor, başkalarının fikirleriyle zihni doldurmak iyi bir yöntemdir bu konuda
Yani gündüzü anlamak için geceyi anlamak, sağlığı anlamak için hastalığı anlamak gibi.

Peki ne yapalım derseniz?
Evvela dediğim gibi hiç bir şeye körü körüne inanmayacaksınız, kitap okumayacaksınız, bu uyanlış bu doğru demeyeceksiniz-ki bu doğru/yanlış bile başkalarının koyduğu kurallardır-Şüpheci olacaksınız ama muhalefet etmeyeceksiniz.
Velhâsıl hiç bir şey bilmiyorum mod’una gireceksiniz ki hiç bir şey bilmediğinizi bile biliyorum demiyeceksiniz ki-Filozof, bildiğim bir şey varsa o da hiç bir şey bilmediğim derken-aslında pek çok şey bildiğini ifade etmiştir.
Başkalarının fikirlerinden kuralarından uzaklaştıkça göreceksiniz ki kendinize yaklaşıyorsunuz.
Kendinize bakıyorsunuz.

Bu size önceleri çok tuhaf gelebilir çünkü yıllardır hep başkalarına baktığınızdan dolayı kendinizi pek tanımıyormuşsunuz hisleri tüm bedeninize deli gibi sinyaller gönderir.
Kendi elinizle yaptığınız tâbular yıkıldıkça sizin isyanınız da ayyukâ çıkar.
Başka bir değişle de hep başkalarının fikirleriyle örtüğünüz bilinç altını o örtülerden soydukça, (Kendinizle yüzleştikçe) çıplak gerçeğiniz sizi karşılar ki ona bakmaya bile epey bir zaman utanırsınız.
Reddedersiniz!!
İlkler her zaman zordur.

Zaten insanoğlu sokağa çıkarken, çıplaklığını gizleyerek hep örtünüp çıkmaz mı?
Herkesten çıplaklığını gizlemez mi?

İşte aynı bunun gibi düşünce sistemimiz de örtülerle doludur ve bu örtüler sayesin de fikrimizi beyan eder, nette bile yazılar yazar şuyuz buyuz demeyiz mi?
Oysa bu örtülerden soyunduğumuz da ortaya çıkan fikri kimseyle paylaşamayız,
Çünkü o fikir(ler) yani sizin çıplak gerçekliğiniz şu Evrenin sâf bilgisidir.
Sâf bilgide sulandırılmış bilgiyle tezata gireceğinden, kimseyle paylaşamazsınız!!

Görünmeyen yönümüz aslında görünen yönümüzden pek farklı değildir, nasıl ki zahiri bedenimizi yıkıyorsak, batıni bedenimizi de yıkamalıyız.
Ama Batıni bedeni yıkamak için de onu örtülerden çıkartmak gerek değil mi?
Örtülerle yıkanılmaz!!
Yukarıda Kitap okumayın dedimya, bu biliyorum çok uçuk bir söylemdir, yapıp yamamakta size kalmıştır.
Zorlama yoktur.

Zaten beni bile dinlemeyin dediğim için, bu sözüme katılmamakla doğru da edersiniz..
Sizin gerçeğiniz sizi ilgilendirir.
Zaten ben de onu diyorum..

Sizin gerçeğiniz hâkikâten sizi ilgilendirir,
Sizi sizden başkası bilemez ve yazamaz.

Saf gerçeği yazacak kağıt, henüz icat olmadı..
Onu o kağıta işleyecek mürekkep bulunmadı..
Zaten kağıt yanınca mürekkepte kül olmaz mı?..
Saf gerçeği yakacak bir ateş henüz yakılmadı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ruhun tekamülü bedenleşme,
Bedenin tekamülü de doğalaşmadır!


Copyright 2008 - 2024 🇹🇷 @Felasife | Site haritası

Mal sahibi, Mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi!

Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı