Denenmemişliğin ardına bakmaca, düşünülmeyenin peşinden koşmaca !...
Arayış yollarında ruhunu kaybedip, sisler ülkesinde kaybolanı aramaca !...

Hiç’lik Dünyası

Her yerde kitap okumanın faziletlerinden bahsedilir, hatta öyleki en cahilinden en bilginine kadar okumak kişinin kendini geliştirmesinde ki en önemli araç olduğu vurgulanır ve süreklide bu olay tavsiye edilir..

Kendini tanımaya adamış kişide bu tavsiyeler neticesinde ister istemez bir kitap kurdu olur çıkar ki-çıkmak zorundadır-gece gündüz demeden okurda okur.
Mecburdur okumaya çünkü kitap denilen hadise tüm düşünce/fikir sistemlerinin bir nevii kutsalıdır, içeriği ne olursa olsun onun özel bir konumu vardır.
Hikayeden romana, şiirden ilmi bir esere kadar ne kadar kitap varsa kutsaldır ve önemli olanlarının da okunması gerekir.
Semavi olanları hiç katmıyorum bile onlar zaten dokunulmazdır ve onlarında okunması gerekir.
Neden okunması gerekir?
Çünkü klasiktir, baş ucu kitabıdır, hit olmuştur, düşündürücüdür, öğreticidir gibi bir ton ilmi, tasavvufi ve felsefi etiketlerle etiketlenmişlerdir.
Yani önemlilerdir.
Olmazsa olmazlardır..

Özetle okumak denilen hadise fikri dünyanın olmazsa olmazıdır, bu dünyaya girende ister istemez okumak zorundadır, hemde ölene kadar.
Kitap okumadığınız zaman ise cahillik damgasını yiyiverirsiniz.

Bilinen dünya bu şekildedir, birde bilinmeyen bir fikri dünya vardır ki ”hiç’lik dünyası” işte orada okumak, yazmak, kendini geliştirmek gibi diğer dünyanın erdemleri yoktur.
Orada varlık yoktur.
Orası yalnızlıkların dünyasıdır, orada kendinizi geliştirmek gibi ne kendinize ne de başkalarına ispat edeceğiniz bir durumda yoktur (Evet kendini geliştirmek başta kendinize ve başkalarına olan bir ispattır)
Özetle varlık iddiasında bulunanların da bu hiç’lik dünyasında işi yoktur, zaten o varlıkları yüzünden bu dünyada barınmalarıda mümkün değildir.

Nasıl barınsın o ben’i ben’likten soyunmamışsa..
Yapa yalnız kalıp, tüm fikirlerden azat olmamışsa..

Gelelim bu hiçlik dünyasına girişin nasıl olacağına, cevap basit;
”hiç bir şey yapmayacaksın”

Lakin bu cevap o kadar basit görülmemeli, hiç bir şey yapmayacaksın dediysek, gerçekten hiç bir şey yapmayacaksın.
Bir nevi yaşarken ölü olacaksın, yani ölmeden önce ruhen öleceksin;
Yaşam kavgan olmayacak.
İhtirasların olmayacak.
Hayallerin olmayacak.
Kendini aramayacaksın.
veya neyi aramayı kafana koymuşsan onu aramayı bırakacaksın, okumayacaksın, yazmayacaksın, ben demeyeceksin veya ben diye bir iddiada bulunmayacaksın, hatta düşünmeyeceksin.
Evet düşünmeyeceksin!!

Zira senin düşünce dediğin şey yukarıda bahsedilen fikri dünyaya ait bir şeydir ve varlık aleminin en önemli oyuncağıdır.
O oyuncağı bile terk edeceksin.

Bunları delilik diye düşünebilirsin.
Evet öyledir; akıl erişemediği her şeyi delilik olarak mimleyecektir; unutma!
Ya o delilik denilen şey bir örtüyse, bir tabuysa?

Düşünüyorum öyleyse varım diyen o filozofun söylediği bu dünyanın doğrusudur, düşünmek fikri dünyada var olmanın yegâne ölçüsüdür.
Lakin hiçlik dünyasının doğruları, fikri dünyanın doğruları üzerine işlemez ve birinin doğrusu ötekinin yanlışıdır, bu yüzden aralarında gece ve gündüz gibi fark vardır.

Konuyu biraz daha açarsak;
Düşünmek fikri dünyada ki bir oyuncaktır dedik, o gerçekte bir tabudur aslında ama düşünen hiç bir beyin bununda bir tabu olabileceğini aklına getirmez, çünkü düşünmek kesin bir doğrudur, kişide doğru olan bir şeyi yaptığı için, düşüncenin bizâtihi kendisini asla yargılamaz.
Belki o düşüncenin ürettiği bir takım fikirler yargılanabilir ama düşüncenin kendisi asla yargılanmaz.
O işletilmek zorundadır.
Diğer bir değişlede düşünmek doğru/yanlış ötesinde insani bir özelliktir ve mutlaka kullanılmalıdır.

Öte taraftan kişi o kadar çok düşünür ki olay otomatik bir hal alır ve aynı nefes almak gibi uykuda bile yapılan bir şey olunca bu bir alışkanlıktan öte, artık sürekli tekrarlanması gereken, göz kırpmak gibi gayr-i iradi bir ihtiyaç halini alır, zaten varolmanında yegâne ölçüsü değil midir?
Her iki haldede düşünmek o insanı erdemli bir insan yapan en önemli araçtır.

Şimdi bir insan bu kadar önemli bir aracı nasıl terk etsin değil mi?
Terk edince ne olacak?
Bir hiç olduğu meydana çıkacak!

Bunca yıldır ”ben” diyerek bu günlere geldim, onu ihyâ için okudum, yazdım, düşündüm, huzur aradım şimdi nasıl olurda bu ”ben”liği yok sayarım?
Benim aradığım şey bu değil der ve düşünce denilen aracı terk etmez, aksine daha çok sarılır, onu daha çok işleterek tamamen gizli bir bağımlısı olur çıkar, bir gün terk edilmesi gerektiğini bilmedende yaşar gider ve bu doğrultuda daha çok okur, daha çok düşünür o ”ben”i daha çok büyütür vs. vs.

Doğru denilen şeyin kendisini yargılamaya başladığınızda ortada size ait bir doğru kalmaz, sizin doğru diye öğrendiğiniz şeylerde zaten bir başkasına ait şeylerdir ki aslında onun doğru mu yanlış mı olduğunuda pek bilmezsiniz, doğru diye inanır ve bu inaçlada ona pek dokunmazsınız, hatta hiç dokunmazsınız.

Hiç’lik dünyasına göre dokunulmayan her şey tabudur.

Evet kendini geliştirmek için gerçeği aramaya çıkmış bir insan, bir gün yaptığı her şeyin yanlış olduğunu anladığında bu onun için nasıl bir yıkımsa, bu meselenin hazmıda o denli zor bir meseledir.
Zaten o yüzdende hiçlik dünyasının adamları bu mevzular hakkında pek fazla kelamda etmemişlerdir, kitapta yazmamışlardır.
Yok’luğunu bilen bir ruh, var’lık ispatları peşinde koşabilir mi?

Hem ne yazsınlar ki?
Hiç bir şey yapmayacaksın dese, çok şey yapmaya kendini endekslemiş insan bu söze itibar edip duracak mıdır?
Elbette durmayacaktır ve o sürekli bir arayış halinde olacaktır (elân öyledir) öyleki buldum dediği halde bile içinde bir acaba hep olacak ve arayış hali hiç bitmeyecektir.

İnsanoğlu ”arama” denilen şeyin kendisine şu haliyle hava su gibi muhtaçtır, yoksa arama bittiği anda kendi gerçeğiyle yüz yüze gelecektir ki işte bütün olay bu acı gerçekle yüzleşmemek için bir kaçıştır.

Bütün amaç ”ben”i kurtarmaktır.
Peki bu ”ben” kimdir?

”Ben” gerçekte hiç bir insanın sahip olamadığı, ”ortak hayal” de ki bir düşüncedir, tıpkı matematik gibidir.
Matematikte ki işlemlerde gerçek hayatta yoktur ama ”ortak hayal” de vardır, ”ben” de böyledir.
Hükmüde ölene kadardır.

Hiç bir şeyin olmadığı hiç’likte ki her şeyin adına.
Burada yazanları unut gitsin, bak hayatın tadına.
Hiç’liğe kaçarak ulaşılmaz, durman gerekecektir.
O seni kuşatmıştır, girmediysen ben’lik kanadına.

İsimler sıfatlar sonu yok, sana lazımda değil.
Yok’luktur sana lazım olan, bir başkası değil.
Don biçme sakın ona, yok’luk bir varlık değil.
Tanrı bile hâya eder, melekler de giresi değil.

Her şeyin sonudur orası, tıpkı başladığın nokta gibi.
Aslına rücu ederken, daire sonunun başı olması gibi.
Yok’luğa adadığın en büyük kurbanda tüm var’lığındır.
Hiç’ten gelen hiç’e gider, hiçbir zaman doğmamış gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ruhun tekamülü bedenleşme,
Bedenin tekamülü de doğalaşmadır!


Copyright 2008 - 2024 🇹🇷 @Felasife | Site haritası

Mal sahibi, Mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi!

Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı