Denenmemişliğin ardına bakmaca, düşünülmeyenin peşinden koşmaca !...
Arayış yollarında ruhunu kaybedip, sisler ülkesinde kaybolanı aramaca !...

Bilmek nedir? - Kirli İnsan!

BİLMEK nedir?
Aslında böyle bir soruyu bile sormaya gerek yoktur ama BİLGİ toplumu veya Dijital çağ denen şey yüzünden, Bilgi de erozyona uğradı. Bilgi çoğaldığı kadar, bilgi kirliliği denen şeyde bir o kadar tavan yaptı.
Bizler sadece fiziksel çöpler üretmiyoruz, fikirsel çöplerde üretiyoruz, haliyle sadece doğa (dışımız) kirlenmedi, doğamızda (içimiz) kirlendi.

Bugün insanların BİLİYORUZ dediği şeyler, aslında İNANDIĞI şeylerdir. Yani bildiği şeyler değildir. Kirlilik işte en çokta bu konudan kaynaklanıyor. Yoksa Bilginin kendi kirlilik etmiyor, bilakis doğada ki ormanların zenginliği gibi, o da insanların zenginliğidir.
Kirlilik Biliyorum diyenlerde söylemlerinde yaşanıyor.

Bildiklerimizi ne kadar biliyoruz?
Mesele buradadır.
Örn.
Bunu önce geçmişten örnekleyelim, geçmişte ki insanlar Ruhu ne kadar biliyorlardı?

Ruh denilen şey bugün insanların ismen bildiği ama cismen bilmediği bir şeydir.
Bu elan ruha inananlar için bile böyledir, sadece ismen bilirler, fakat bu geçmişte de aynen böyleydi, yani Ruha inanan toplumlar ruha inanırlardı ama görmezlerdi, fakat gördüğünü iddia edenlerde olurdu elbet ama bu iddiadan öteye geçemezdi. Zira buna müdahale edemedikten sonra gör dur bu bir şey ifade etmez.
Mesele Ruhu görmekte değil, ona müdahale edebilmekteydi.

Bilmek işte budur!
Müdahale edebilmek, değiştirebilmek, tekrarlanabilirlik, kontrol edebilmek vs.dir.
Sadece görmek bilmek değildir!

Geçmişin bu tip bilen insanlarına Şaman deniyor, onlar bu işin eğitimini de alıyorlardı. Usta/Çırak olayları vardır. Konu uzun detayına girmeye gerek yok, ama şunu söylemek isterim, mesela bu Şamanlar bazen mutat toplantılarda yaparlar ama halk ne konuştuklarını bilmezdi, halklardan gizli yapılırdı bu toplantılar.
Bu bugün bilimin de sırlarını halklarla paylaşmaması gibidir. Zaten Şamanlar o devirlerin ve kendi toplumunun içinde ki bilim insanları idiler.
Şamanik toplumların bilim insanı Şamanlardı!

Bu güne gelelim.
Bugün Bilimde sırlarını istese de paylaşamaz, zira işin içinde uzun yıllar süren eğitim/öğretim/pratikler gereklidir, dili bile farklıdır. Bilim mesela Virüs, Bakteri, Mikrop (V-B-M) ları keşfetti, bunu halklara da duyurdu, o zaman n'oldu?
Halklar bunu bildi?

Hayır!
Bilmedi!
Anca bunlara İNANMALARI sağlandı, yani V-B-M lerin varlığından haberleri oldu, haberi olduğu şeye de halklar kayıtsız kalamadı. İNANÇ pekiştirildi.
Bu geçmişte aynen böyleydi, inançlar pekiştirildi.

Tabi her çağın veya dönemlerin diyelim, kendine göre İNANÇ sistemi vardır, bu da gelişerek/değişerek devam eder uygulanır. Bugünün İNANÇ sistemi BİLİMDİR!
Fakat insanlar Bilimin bir inanç sistemi olduğunu fark edemezler.
Sebebi de tam içinde yaşadıkları içindir.

Mesela eski sistemlerin bir İNANÇ sistemi olduğunu bugünün halkları da kolaylıkla bilirler.
Niye?
Çünkü içinde değillerdir !...

O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler.
(O balıklar ki denizin içindedir, denizi bilmezler)

Olay aynen böyledir.
İçinde olunan şeyin gerçek boyutu bilinmez, anca dışına çıkmak gerekir ki bilinsin.

Bugün Bilimin de bir inanç sistemi olduğunun kabulü zor olsada, bu gerçek böyledir. Çağlar her zaman kendi inanç sistemlerini yaratırlar. Bunuda halklar bilemez, anca inanırlar.

Toparlayacak olursak,
Bir şeyi görmek, okumak, duymak onu asla ve asla BİLİYOR yapmaz, ona anca İNANAN yapar.
Böyle bir durum, kişiye anca inandığını bilir yapar ki bu kişinin bildiği şey, inandığı şeydir.
İnandığı şeyi bilen adamın bilgisi de bilgi sayılır elbet ama bu bilginin kökeni İNANÇTIR.

BİLMEK ise o konuda ki tam HAKİMİYETTİR, böylesi anca BİLENDİR.

Öyle ki BİLMEK içinde inancı az olsada genede barındırır, bu da inandığı için bilmek değil, bilakis bildiği için bir inançtır. Zira inanç aslında manâ/duygu demektir ve Bilgiye de manâ/duygu lazımdır.
Duygusuz bilgi, bilgisiz duygu illaki yarımdır. Bunların bir birlerine de ihtiyaçları vardır. Bilim temelinde teknik bir konudur, kuralları vardır, zaten bu tekniği ustalıkla kullananlar Bilim insanıdır. Adam yıllarını laboratuvar da harcamış, kayıtlar, notlar, gözlemlere kendini vakfetmiş, "tekrarlanabilirlik" gibi zor bir meselenin altından kalkmış, tamamen teknik detaylarla boğuşmuş, bunun arz/sunum konusunda duygu illaki gereklidir.

BİLEN icabında bu bilinene MÜDAHALE bile eder ki, Bilen bunun için bilendir. Öteki türlüsü inandığını bilen için müdahale zaten söz konusu bile değildir.
İşin BİLİM tarafı benim anladığım kadarıyla aşağı yukarı böyledir.

Kirli İnsan!
Birde işin İnanç sistemleri boyutunda ki BİLMEK vardır.

Örn. Sufizm!
Biri çıkar Sufizmi bildiği iddia eder.
İyi, çok güzel, sorulur buna delilin nedir diye?
Anlatır, şunu bunu okudum, olmadı filanca yerlere gittim, 10 yıl 20 yıl sohbetlere katıldım, tahsil, mastır vs.

İyi de bu genede Sufizmi BİLMEK delili değildir ki?
Zira onunda içinde kendine göre müstakil bir SİSTEMİ vardır. "Haller ve Makamlar" denen bir yapısı vardır, bunun 5-10-100 'üne sahip olsun biri genede Sufizmi bilemez, zira üstte dediğim şeye gelir mesele, Sufizm de içindeyken TAM BOYUTUYLA BİLİNMEZ!
Tam boyutu bilmeyen de Sufizmi bilmiş olmaz!

Kişi dışındayken de içindekini olayı bilemez, bu nasıl bilmek olacak ki? Delil olsun!
Sufizm de zaten kendi içinde Keşf/İspat denen bir yapıya sahiptir, bir Sufi bunun cevabını bilmiyorsa, veremiyorsa o zaten olmamış demektir, o da Sufizmi bilmez, anca inanır.
Sufizmi dışarıdan okuyarak öğrenen içinde durum aynıdır, o da bilmez anca inandığını bilir.
Bu da inandığının bilgisidir, Sufizmin değil.

Sonuçta İnsanlar BİLMEYİ sevdiler, öyle böyle değil çok sevdiler, İnandığını bilmek, direk BİLMEK olarakta evrilince her şeyi bilinir oldu ki böylesini tutabilene aşk olsun!
Bu en başta dediğim gibi BİLGİ KİRLİLİĞİNDEN başka bir şey değildir, gerçi buna İNANÇ KİRLİLİĞİ demek daha doğrudur, hatta İNANÇLILARIN KİRLİLİĞİ demek en doğrusudur. (sözümü geri aldım) yoksa BİLGİ ne tür olursa olsun aslada kirletmez temizler. Aslında İNANÇTA kirletmez, o da temizler.

Ama o insan yok mu o insan, işte TEK kirli olan odur, onun temizlenmesi lazımdır.
Bir düşünce banyosu iyi gelecektir, lakin bu da ne mümkün!
Banyo yapmak içinde çıplak olmak lazımdır ki kirler gitsin!
Yani EGO 'nun çıplak hale gelmesi lazımdır ki o temizlensin!
EGO 'nun elbiseleri mi var ki? O çıplak hale nasıl geliyor!

Beden nasıl kirlenirse, Egoda öylece kirlenir, onun örtüsü bilmektir!
Onlar çıkarılmadan Egoda çıplak kalmaz, ayrıca o çıplaklığıda sevmez.
Artık iş inada mı biner, yoksa banyo tası kafasına mı vurulur bilmem.
Anne zorla çocuğunu banyo ettirir misali, bu çok kolay bir iş değildir.
Sonuç;

Temizlenmek Egoya da çok iyi gelir, öyle rahatlar ki bilmediği şeylere biliyorum diyerek atlamaz, çünkü artık gerek kalmaz. Egonun en büyük korkusu kendiyle yüzleşmek olduğu kadar bu BİLMEK meselesidir.
EGO da her şeyi bilebilir, iddia edebilir fakat kendini o da bilmez/bilemez, zira hiç soyunmadığı vede yıkanmadığı için, EGO kendine cahildir.

Her şeyi bilenin kendini bilmemesi, ters bir enerji yaratır ve kişi BİLMEK peşinde koşmaya başlar, aslında bu koşması doğrudur da yanlış yerde arar! Bilgiyi dışında arar, oysa araması gereken dış Bilgi değil, iç Bilgidir, yani kendidir.

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir

Olay döner dolaşır buna gelir. Halkların bulup bulabileceği bilip bilebileceği anca kendidir, öteki türlü Çağın inanç sistemlerinden bir şey bulamazlar, onlar çağa göre değişirler zaten.
Ama kişinin kendini bilme/bulma meselesi hiç değişmez, o hep aynı kalır.

Kişi kendine şunu sorabilmelidir.
Biliyorum dediklerimi ne kadar biliyorum!
veya
Doğru dediklerim ne kadar doğru!
İşte kişi içinde ki en özel YARGIÇ olan ÖZ-ELEŞTİRİ denen duygusunu, harekete kendi için geçirdiğinde, bundan bir karar illaki çıkacaktır.
O kararda şuna benzeyecektir.

Bilmediğimi biliyorum!

Bu bilmediğini bilmek bilgisi, daha doğrusu itirafı, kişinin kendi kendine olan itirafıdır. Bilmemekte bilgidir. Tek fark bunun bilincinde olup, bu bilince göre hareket edebilmektir.
Öteki türlü eskiler "Cahil bilmez, bilmediğini de bilmez!" demişlerdir ki yaşlı dünyada aslında söylenmeyen de kalmamıştır.
"Cahillik" kötü değildir.
"Cahilliğini bilmemek" kötü olandır.
Daha kötü olanda "İnandığına bilgi" demektir.
En kötüsü de "İnançla Bilgiyi bir birine karıştırmaktır"
Sözün özü:
Bir banyo iyi gelecektir!

Sevgiler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ruhun tekamülü bedenleşme,
Bedenin tekamülü de doğalaşmadır!


Copyright 2008 - 2024 🇹🇷 @Felasife | Site haritası

Mal sahibi, Mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi!

Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı